bir zamanlar, memleketin birinde batik adında bir ihtiyar yaşarmış. bu ihtiyar huysuz mu huysuz biriymiş ve hiç dostu yokmuş. hiç dostu olmamasına rağmen tüm şehir onu tanırmış çünkü ihtiyarın oldukça enteresan bir mesleği varmış. bu ihtiyar ne yapar ne eder bilinmez, sihirli-mucizevî eşyalar üretir, icat edermiş. küçük bir dükkânı varmış ve yaptıklarını bu dükkânda sergiler oldukça da pahalıya satarmış.
o kadar yetenekliymiş ki batik usta, ünü saraya; birkaç hafta sonra da kralın kulağına kadar ulaşmış:
“batik usta derler kralım, bir ihtiyar varmış feşmekân şehrinde... akıllara durgunluk verecek şeyler yaparmış. sigarayı bastırınca inleyen küllükten tutun da, mermerden basketbol topuna kadar bir sürü acayiplikler yapıp satarmış... yani bir söyleyim dedim... bilemiyorum yani; kralım? kralım iyi misiniz?”
“patates ve soğanın amerika’dan dünyaya yayıldığını biliyor muydun?”
“hayır, yüce kralım, bilmiyordum... ben...”
“peki, çin seddi’nin aydan göründüğünü? bunu biliyor muydun? aya bir çin seddi yapılsa peki; acaba dünyadan görünür mü? hoş, aya çin seddi yapılabilmesi için ayın önemli bir bölümüne çinlilerin sahip olmaları, diğer büyük bir bölümüne de türklerin sahip olmaları ve bunların savaşmaları falan filan gerekir... gerçi aya kadar çıkmışsın, orada da taşla sopayla savaşacak değilsin ya! o halde aya çin seddi yapılamaz... ama sembolik... yok canım neden öyle bir sembole ihtiyaç duyulsun ki? her neyse; sen ne diyordun?”
“ben, eh şey, batik usta derler kralım, bir ihtiyar varmış feşmekan şehrinde... akıllara durgunluk verecek şeyler yaparmış. sigarayı bastırınca inleyen küllükten tutun da, mermerden basketbol topuna kadar bir sürü acayiplikler yapıp satarmış... yani bir söyleyim dedim... bilemiyorum yani; kralım? kralım iyi misiniz?”
“iyiyim! elbette iyiyim! sen; ya sen nasılsın?”
“sağlığınıza duacıyım yüce efendim...”
“sağlığım yerinde dua etmene gerek yok!”
“hastalanmayın diye dua ederim efendimiz...”
“çok naziksin ama kendime bakıyorum... üstelik sakınan göze çöp batarmış!”
“aman efendim tanrı korusun!”
“bu sadece bir deyim... ben koskocaman bir kralım; nasıl olur da gözüme çöp batar tanrı aşkına!”
“haklısınız efendim...”
“her neyse... sen bir şey mi anlatıyordun?”
“evet efendimiz; batik usta derler, bir ihtiyar varmış feşmekan şehrinde... akıllara durgunluk verecek şeyler yaparmış. sigarayı bastırınca inleyen küllükten tutun da, mermerden basketbol topuna kadar bir sürü acayiplikler yapıp satarmış... yani bir söyleyim dedim... bilemiyorum yani kralım? kralım iyi misiniz?”
“ha ha ha! şeye gülüyordum; sigarayı bastırınca inleyen küllükten tutun, dedin ya...ha ha ha!”
“ben?”
“ver de tutayım bakalım, hangi sike derman olacaksa? ha ha ha!”
“efendimiz ben bir kabalık...”
“ne kabalığı be adam! komik bu! bak gülüyorum demek ki bir kabalık mabalık yok!”
“haklısınız efendim...”
“eh mecburen; pozisyonumuz gereği... her neyse; ne diyordun sen?”
“ah, evet; batik usta derler kralım, bir ihtiyar varmış feşmekan şehrinde... akıllara dur...”
“tamam! hatırladım... iyi bakalım; feşmekan’a dört atlı gönderin, hırpalamadan buraya getirsinler o ihtiyarı... söyleyin en güvendiği zamazingolarını da yanında getirsin... yok çok ağır iseler, arabaya falan yüklesinler... her türlü kolaylığı gösterdikleri yetmiyormuş gibi bir de saygıda kusur etmesinler!”
böylece dört saray çalışanı ihtiyarın yanına varmışlar. ihtiyar, bir buharlı teleskop projesi üzerinde çalışıyor ve bu projenin hiçbir işe yaramayacağını düşünüyorken, dört adamı fark etmiş. kralın mesajını ve emrini iletecek olanı hemen konuya girmiş:
“böyle böyle!”
“efendim anlayamadım?” diye şaşkınca bakmış ihtiyar.
“uzatma bizimle geliyorsun! kralımızın emridir, en güvendiğin icatlarını da seç ve hemen hazırlan!” diye bağırmış görevli. ihtiyar batik titremiş ve aceleyle hazırlanmaya başlamış.
feşmekan’dan hayatı boyunca ilk defa bu kadar uzaklaşan batik usta oldukça heyecanlı duygularla saraya girerken o ihtiyar ve yorgun yüreği ‘pitir pitir’ atıyormuş. hayatının en büyük fırsatının karşısına geldiğini, sonunda saraya yani layık olduğu soylu yaşantıya iyice yaklaştığını düşünüyormuş. hele bir de kralın karşısına çıkarıldığında, zangır zangır titremeye başlamış...
“kim bu adam!” diye kükremiş kral.
batik usta kendisini kralın huzuruna getiren görevlilere korkuyla fısıldamış:
“hey, söylemediniz mi yoksa? aman tanrım anons bile edilmedim mi? aman tanrım!”
“batik usta derler kralım, bir ihtiyar feşmekân şehrinden... akıllara durgunluk verecek şeyler yapıyormuş... sigarayı bastırınca inleyen küllükten tutun da, mermerden basketbol topuna kadar bir sürü acayiplikler yapıp satarmış... yani bir...”
“ben iyiyim!” diye kükremiş kral.
“tanrı kralımızı başımızdan eksik etmesin!” diye bağırmış salondaki herkes.
“bana icatlarını beğendirirsen seni kızımla evlendireceğim; yok beğenmezsem kelleni alacağım!”
“aman kralım... ben...”
“ha ha ha! şaka yaptım be adam! sen çoktan andropoza girmişsindir zaten... hem benim kızım çoktan evlendi; birbirinden güzel üç çocuk sahibi şimdi...”
“tanrının iyi niyeti sizin ve ailenizin üzerinden eksik olmasın yüce efendimiz...”
“kes! din adamı mısın yoksa mucit mi?”
“affedin kralım...”
“bakarız... demek enteresan şeyler yapıyor, yaptıklarını da satıyorsun...”
“evet yüce kralım...”
“vergi veriyor musun?”
“ben...”
“ha ha ha! kral olmanın en kötü yanı ne biliyor musun batik usta; ince espri yapamıyorsun... yani bir gün tanrı nasip eder de kral olursan görürsün sen de...
“aman efendim; hâşâ!”
“işte! tam da bunu söylüyordum! ama tabii ki ironiden anlamak için zeki olmak gerekir... her neyse ne diyordun?”
“ben...”
“evet! bir şey demiyordun. pekala, bana birkaç şey göster ancak sakın ola ki inleyen bir küllük yahut mermer basket topu gösterme; zira onları görmektense kopmuş kelleni görmeyi tercih ederim...”
batik usta çantasını açmış ve küçük bir kafes çıkarmış.
“ne var o kafesin içinde?” diye sormuş sabırsızca, kafese dikkatini vermiş olan kral. batik usta kafesin kapağını açınca minicik mavi bir hayvan çıkmış.
“süs gergedanı efendimiz...”
salondaki herkes şaşırmış kalmış. kral gözlerini kısmış ve kafesinden çıkar çıkmaz sağa sola koşturan, huysuz mu huysuz olduğu her halinden belli ancak bir o kadar da şirinlik müsvettesi gergedanı izlemiş dikkatlice.
“başka!” diye kükremiş.
her atıldığında tura gelen madeni parayı, yirmi kullanımlık kibrit çöpünü, üçle çarpıldığında asla yirmi bir sonucunu vermeyen mıknatıslı yediyi ve bunlar gibi daha bir sürü ilgi çekici buluşunu sunmuş batik usta. kral gördüklerinden oldukça etkilenmiş ve bu yaşlı ihtiyarı çok beğendiğini düşünmeye başlamış.
“çok yeteneklisin batik usta! seni kutluyorum!”
“sağ olun yüce kralım...” demiş gururu okşanan ihtiyar.
“seni, eh, hemen söyleyin bana, bu adamın yeteneklerini sergileyebileceği boş bir makam var mı?”
kralın adamları mırın kırın etmişler... kimse bir şey söylemeye cesaret edemiyormuş.
“o halde seni lort ilan ediyorum! köyüne dönebilirsin!” demiş kral.
hayal kırıklığına uğrayan batik ustanın ağzından tek bir kelime çıkmamış. selam vere vere kapıya yönelmiş.
“hey dur!” demiş kral. batik usta umutla doğrulmuş.
“emredin yüce kralım!”
“seni... seni dük ilan ediyorum! köyüne dönebilirsin!” demiş kral.
kralın kendisiyle dalga geçtiğini düşünen batik usta, kralın daha önce ironi konusunda söylediklerinden cesaret alarak konuşmuş:
“ben bir şehirde yaşıyorum kralım!” demiş.
“vay canına, yediremedin ha kendine! emrimdir, şu andan itibaren feşmekan şehri haritalarda, turistik rehberlerde ve dahi coğrafya kitaplarında ‘fişmekan köyü’ olarak geçecektir!”
batik usta şaşkınlıktan dona kalmış...
“hadi! seni arşidük ilan ediyorum! iyisin; fişmekan köyü arşidükü batik usta! bak söylemesi ne kadar zor ve hatta uzun süreli...”
iyiden iyiye ağlamaklı bir ifadeye bürünen batik usta, kralın son kahkahasıyla kendine gelmiş.
“tamam batik usta! şakaydı hepsi! sen gururlu ve onurlu bir adamsın ama şunu da unutma ki senin bir mevki kompleksin olmamalı! bak sana şunu söyleyim; bende sendekinin onda biri kadar bile bir hayal gücü olsaydı, krallığımdan vaz geçebilirdim! tamam haklı olarak abarttığımı düşünüyorsun ama etkileyici olabilmek için de bazen abartılı bir anlatıma bulaşmak gerekiyor... neyse; şu gerçek ki sen yaratıcı bir insan olarak kendine yetmelisin! şimdi tüm bu olan bitenlerin herkeslere anlatılmasını emrediyorum! bu olup bitenlerden ve konuşmalardan dersler çıkarılacak ve artık hatalı davranışlarda bulunulmayacak! emrimdir!”
“baş üstüne kralım” diye kükremiş bir görevli. kral ona bakıp sırıtmış:
“ bak yaa!”
o kadar yetenekliymiş ki batik usta, ünü saraya; birkaç hafta sonra da kralın kulağına kadar ulaşmış:
“batik usta derler kralım, bir ihtiyar varmış feşmekân şehrinde... akıllara durgunluk verecek şeyler yaparmış. sigarayı bastırınca inleyen küllükten tutun da, mermerden basketbol topuna kadar bir sürü acayiplikler yapıp satarmış... yani bir söyleyim dedim... bilemiyorum yani; kralım? kralım iyi misiniz?”
“patates ve soğanın amerika’dan dünyaya yayıldığını biliyor muydun?”
“hayır, yüce kralım, bilmiyordum... ben...”
“peki, çin seddi’nin aydan göründüğünü? bunu biliyor muydun? aya bir çin seddi yapılsa peki; acaba dünyadan görünür mü? hoş, aya çin seddi yapılabilmesi için ayın önemli bir bölümüne çinlilerin sahip olmaları, diğer büyük bir bölümüne de türklerin sahip olmaları ve bunların savaşmaları falan filan gerekir... gerçi aya kadar çıkmışsın, orada da taşla sopayla savaşacak değilsin ya! o halde aya çin seddi yapılamaz... ama sembolik... yok canım neden öyle bir sembole ihtiyaç duyulsun ki? her neyse; sen ne diyordun?”
“ben, eh şey, batik usta derler kralım, bir ihtiyar varmış feşmekan şehrinde... akıllara durgunluk verecek şeyler yaparmış. sigarayı bastırınca inleyen küllükten tutun da, mermerden basketbol topuna kadar bir sürü acayiplikler yapıp satarmış... yani bir söyleyim dedim... bilemiyorum yani; kralım? kralım iyi misiniz?”
“iyiyim! elbette iyiyim! sen; ya sen nasılsın?”
“sağlığınıza duacıyım yüce efendim...”
“sağlığım yerinde dua etmene gerek yok!”
“hastalanmayın diye dua ederim efendimiz...”
“çok naziksin ama kendime bakıyorum... üstelik sakınan göze çöp batarmış!”
“aman efendim tanrı korusun!”
“bu sadece bir deyim... ben koskocaman bir kralım; nasıl olur da gözüme çöp batar tanrı aşkına!”
“haklısınız efendim...”
“her neyse... sen bir şey mi anlatıyordun?”
“evet efendimiz; batik usta derler, bir ihtiyar varmış feşmekan şehrinde... akıllara durgunluk verecek şeyler yaparmış. sigarayı bastırınca inleyen küllükten tutun da, mermerden basketbol topuna kadar bir sürü acayiplikler yapıp satarmış... yani bir söyleyim dedim... bilemiyorum yani kralım? kralım iyi misiniz?”
“ha ha ha! şeye gülüyordum; sigarayı bastırınca inleyen küllükten tutun, dedin ya...ha ha ha!”
“ben?”
“ver de tutayım bakalım, hangi sike derman olacaksa? ha ha ha!”
“efendimiz ben bir kabalık...”
“ne kabalığı be adam! komik bu! bak gülüyorum demek ki bir kabalık mabalık yok!”
“haklısınız efendim...”
“eh mecburen; pozisyonumuz gereği... her neyse; ne diyordun sen?”
“ah, evet; batik usta derler kralım, bir ihtiyar varmış feşmekan şehrinde... akıllara dur...”
“tamam! hatırladım... iyi bakalım; feşmekan’a dört atlı gönderin, hırpalamadan buraya getirsinler o ihtiyarı... söyleyin en güvendiği zamazingolarını da yanında getirsin... yok çok ağır iseler, arabaya falan yüklesinler... her türlü kolaylığı gösterdikleri yetmiyormuş gibi bir de saygıda kusur etmesinler!”
böylece dört saray çalışanı ihtiyarın yanına varmışlar. ihtiyar, bir buharlı teleskop projesi üzerinde çalışıyor ve bu projenin hiçbir işe yaramayacağını düşünüyorken, dört adamı fark etmiş. kralın mesajını ve emrini iletecek olanı hemen konuya girmiş:
“böyle böyle!”
“efendim anlayamadım?” diye şaşkınca bakmış ihtiyar.
“uzatma bizimle geliyorsun! kralımızın emridir, en güvendiğin icatlarını da seç ve hemen hazırlan!” diye bağırmış görevli. ihtiyar batik titremiş ve aceleyle hazırlanmaya başlamış.
feşmekan’dan hayatı boyunca ilk defa bu kadar uzaklaşan batik usta oldukça heyecanlı duygularla saraya girerken o ihtiyar ve yorgun yüreği ‘pitir pitir’ atıyormuş. hayatının en büyük fırsatının karşısına geldiğini, sonunda saraya yani layık olduğu soylu yaşantıya iyice yaklaştığını düşünüyormuş. hele bir de kralın karşısına çıkarıldığında, zangır zangır titremeye başlamış...
“kim bu adam!” diye kükremiş kral.
batik usta kendisini kralın huzuruna getiren görevlilere korkuyla fısıldamış:
“hey, söylemediniz mi yoksa? aman tanrım anons bile edilmedim mi? aman tanrım!”
“batik usta derler kralım, bir ihtiyar feşmekân şehrinden... akıllara durgunluk verecek şeyler yapıyormuş... sigarayı bastırınca inleyen küllükten tutun da, mermerden basketbol topuna kadar bir sürü acayiplikler yapıp satarmış... yani bir...”
“ben iyiyim!” diye kükremiş kral.
“tanrı kralımızı başımızdan eksik etmesin!” diye bağırmış salondaki herkes.
“bana icatlarını beğendirirsen seni kızımla evlendireceğim; yok beğenmezsem kelleni alacağım!”
“aman kralım... ben...”
“ha ha ha! şaka yaptım be adam! sen çoktan andropoza girmişsindir zaten... hem benim kızım çoktan evlendi; birbirinden güzel üç çocuk sahibi şimdi...”
“tanrının iyi niyeti sizin ve ailenizin üzerinden eksik olmasın yüce efendimiz...”
“kes! din adamı mısın yoksa mucit mi?”
“affedin kralım...”
“bakarız... demek enteresan şeyler yapıyor, yaptıklarını da satıyorsun...”
“evet yüce kralım...”
“vergi veriyor musun?”
“ben...”
“ha ha ha! kral olmanın en kötü yanı ne biliyor musun batik usta; ince espri yapamıyorsun... yani bir gün tanrı nasip eder de kral olursan görürsün sen de...
“aman efendim; hâşâ!”
“işte! tam da bunu söylüyordum! ama tabii ki ironiden anlamak için zeki olmak gerekir... her neyse ne diyordun?”
“ben...”
“evet! bir şey demiyordun. pekala, bana birkaç şey göster ancak sakın ola ki inleyen bir küllük yahut mermer basket topu gösterme; zira onları görmektense kopmuş kelleni görmeyi tercih ederim...”
batik usta çantasını açmış ve küçük bir kafes çıkarmış.
“ne var o kafesin içinde?” diye sormuş sabırsızca, kafese dikkatini vermiş olan kral. batik usta kafesin kapağını açınca minicik mavi bir hayvan çıkmış.
“süs gergedanı efendimiz...”
salondaki herkes şaşırmış kalmış. kral gözlerini kısmış ve kafesinden çıkar çıkmaz sağa sola koşturan, huysuz mu huysuz olduğu her halinden belli ancak bir o kadar da şirinlik müsvettesi gergedanı izlemiş dikkatlice.
“başka!” diye kükremiş.
her atıldığında tura gelen madeni parayı, yirmi kullanımlık kibrit çöpünü, üçle çarpıldığında asla yirmi bir sonucunu vermeyen mıknatıslı yediyi ve bunlar gibi daha bir sürü ilgi çekici buluşunu sunmuş batik usta. kral gördüklerinden oldukça etkilenmiş ve bu yaşlı ihtiyarı çok beğendiğini düşünmeye başlamış.
“çok yeteneklisin batik usta! seni kutluyorum!”
“sağ olun yüce kralım...” demiş gururu okşanan ihtiyar.
“seni, eh, hemen söyleyin bana, bu adamın yeteneklerini sergileyebileceği boş bir makam var mı?”
kralın adamları mırın kırın etmişler... kimse bir şey söylemeye cesaret edemiyormuş.
“o halde seni lort ilan ediyorum! köyüne dönebilirsin!” demiş kral.
hayal kırıklığına uğrayan batik ustanın ağzından tek bir kelime çıkmamış. selam vere vere kapıya yönelmiş.
“hey dur!” demiş kral. batik usta umutla doğrulmuş.
“emredin yüce kralım!”
“seni... seni dük ilan ediyorum! köyüne dönebilirsin!” demiş kral.
kralın kendisiyle dalga geçtiğini düşünen batik usta, kralın daha önce ironi konusunda söylediklerinden cesaret alarak konuşmuş:
“ben bir şehirde yaşıyorum kralım!” demiş.
“vay canına, yediremedin ha kendine! emrimdir, şu andan itibaren feşmekan şehri haritalarda, turistik rehberlerde ve dahi coğrafya kitaplarında ‘fişmekan köyü’ olarak geçecektir!”
batik usta şaşkınlıktan dona kalmış...
“hadi! seni arşidük ilan ediyorum! iyisin; fişmekan köyü arşidükü batik usta! bak söylemesi ne kadar zor ve hatta uzun süreli...”
iyiden iyiye ağlamaklı bir ifadeye bürünen batik usta, kralın son kahkahasıyla kendine gelmiş.
“tamam batik usta! şakaydı hepsi! sen gururlu ve onurlu bir adamsın ama şunu da unutma ki senin bir mevki kompleksin olmamalı! bak sana şunu söyleyim; bende sendekinin onda biri kadar bile bir hayal gücü olsaydı, krallığımdan vaz geçebilirdim! tamam haklı olarak abarttığımı düşünüyorsun ama etkileyici olabilmek için de bazen abartılı bir anlatıma bulaşmak gerekiyor... neyse; şu gerçek ki sen yaratıcı bir insan olarak kendine yetmelisin! şimdi tüm bu olan bitenlerin herkeslere anlatılmasını emrediyorum! bu olup bitenlerden ve konuşmalardan dersler çıkarılacak ve artık hatalı davranışlarda bulunulmayacak! emrimdir!”
“baş üstüne kralım” diye kükremiş bir görevli. kral ona bakıp sırıtmış:
“ bak yaa!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder