orjinal ismi "saibogujiman kwenchana" bu filmin. güney kore yapımı; "olboy" isimli dumurcan filmin yönetmeni chan-wook park yönetmiş.. şudur budur işte; oldukça etkileyici bir film.
amerikan filmleri izleye izleye, anlayışı, hayata bakışı yamulmuş biri gibi yaşamak yerine farklı ülkelerin filmlerini izlemek her zaman bünyeye fayda sağlıyor... miyazaki'nin spirited away (sen to chihiro no kamikakushi) çizgi filmini ilk izlediğimde kafama dank etmişti iyi/kötü kavramları hakkında düşünmek gerektiği... "kötü" ya da "yabancı" sıfatlı varlıklara karşı amerikan filmlerinin çoğunda "yok etme" ya da en iyi ihtimalle "etkisiz hale getirme" çözümleri empoze edilir. özellikle princess mononoke (mononoke-hime) filminde bu konuda oldukça "insani" yaklaşımlarla karşılaşılıyor. iyi de bunların "i'm a cyborg, but that's ok" ile ne ilgisi var?
film genel olarak bir akıl hastanesinde geçiyor; herkes sever mi bilmiyorum ama ben "deli" hikayelerine düşkünüm; hep ilgimi çekmiştir... bu filmdeki akıl hastaları elbette hafif karikatürize tipler; yani tıpkı guguk kuşu'ndaki gibi: arkada dengesiz dengesiz dolanan figüratif tiplerin ötesinde karakteristik özellikleri olan hastalar ön plandalar... bu "deli"ler dünyasında herkes "tuhaf", "yabancı" ve "garip". ama filmin ana karakterlerinin ilişkisindeki insani yaklaşım herhalde sadece, "en hayvan benim; birinciliği kaptırmak istemiyorum" diyen birinietkileyemez... "önemli olan nedir, gerçekten önemli olan?"; bu sorunun hayatın her anında sorulması, düzgün ve tatmin edici bir şekilde cevaplanması gerekiyor sanırım; huzurlu bir hayat için en azından. kendini cyborg ilan etmiş bir kızın şarj olması için en insani ne yapılabilir?
film ayrıca alzheimer hastalığı hakkında da önemli bir şeyler söylüyor; hasta yakını olanlar bilir; alzheimer sadece hastayı değil onunla ilgilenen (genellikle yakınlarından biri olur bu) insanı da oldukça olumsuz etkileyen; psikolojisini alt üst eden bir hastalık. her hastalığın getirdiği üzüntü, yorgunluk vs durumlarının haricinde sanki bir tür sınamaymış gibi, sabır,öfke,sinir bozukluğu gibi duyguları da ortaya çıkarabilen bir hastalık. kara mizah diyebileceğin şeyler bu hastaların dünyasının önemli parçaları: her zaman turp yemek mi? bu çok hafif bir sorun aslında...
bu öfke dolu cyborg(!) kıza sunulan "günahlar" defteri (sanki bir çocuğun resim defteri) işte başta bahsettiğim amerikan filmlerinden çıkmış gibi; "onlardan intikamını al; hepsini öldür ve bu yolda sana engel olabilecek insani bir duygun varsa onu yok et yok olmadı etkisiz hale getir".
"i'm a cyborg, but that's ok" üzerine hiç düşünmesen bile, oldukça keyifle izlenebilecek bir film.
amerikan filmleri izleye izleye, anlayışı, hayata bakışı yamulmuş biri gibi yaşamak yerine farklı ülkelerin filmlerini izlemek her zaman bünyeye fayda sağlıyor... miyazaki'nin spirited away (sen to chihiro no kamikakushi) çizgi filmini ilk izlediğimde kafama dank etmişti iyi/kötü kavramları hakkında düşünmek gerektiği... "kötü" ya da "yabancı" sıfatlı varlıklara karşı amerikan filmlerinin çoğunda "yok etme" ya da en iyi ihtimalle "etkisiz hale getirme" çözümleri empoze edilir. özellikle princess mononoke (mononoke-hime) filminde bu konuda oldukça "insani" yaklaşımlarla karşılaşılıyor. iyi de bunların "i'm a cyborg, but that's ok" ile ne ilgisi var?
film genel olarak bir akıl hastanesinde geçiyor; herkes sever mi bilmiyorum ama ben "deli" hikayelerine düşkünüm; hep ilgimi çekmiştir... bu filmdeki akıl hastaları elbette hafif karikatürize tipler; yani tıpkı guguk kuşu'ndaki gibi: arkada dengesiz dengesiz dolanan figüratif tiplerin ötesinde karakteristik özellikleri olan hastalar ön plandalar... bu "deli"ler dünyasında herkes "tuhaf", "yabancı" ve "garip". ama filmin ana karakterlerinin ilişkisindeki insani yaklaşım herhalde sadece, "en hayvan benim; birinciliği kaptırmak istemiyorum" diyen birinietkileyemez... "önemli olan nedir, gerçekten önemli olan?"; bu sorunun hayatın her anında sorulması, düzgün ve tatmin edici bir şekilde cevaplanması gerekiyor sanırım; huzurlu bir hayat için en azından. kendini cyborg ilan etmiş bir kızın şarj olması için en insani ne yapılabilir?
film ayrıca alzheimer hastalığı hakkında da önemli bir şeyler söylüyor; hasta yakını olanlar bilir; alzheimer sadece hastayı değil onunla ilgilenen (genellikle yakınlarından biri olur bu) insanı da oldukça olumsuz etkileyen; psikolojisini alt üst eden bir hastalık. her hastalığın getirdiği üzüntü, yorgunluk vs durumlarının haricinde sanki bir tür sınamaymış gibi, sabır,öfke,sinir bozukluğu gibi duyguları da ortaya çıkarabilen bir hastalık. kara mizah diyebileceğin şeyler bu hastaların dünyasının önemli parçaları: her zaman turp yemek mi? bu çok hafif bir sorun aslında...
bu öfke dolu cyborg(!) kıza sunulan "günahlar" defteri (sanki bir çocuğun resim defteri) işte başta bahsettiğim amerikan filmlerinden çıkmış gibi; "onlardan intikamını al; hepsini öldür ve bu yolda sana engel olabilecek insani bir duygun varsa onu yok et yok olmadı etkisiz hale getir".
"i'm a cyborg, but that's ok" üzerine hiç düşünmesen bile, oldukça keyifle izlenebilecek bir film.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder