bugüne kadar bir p*rno film görüp görmediğinizi bilmiyorum. biraz erotizm içeren filmlerden söz etmiyorum, yani paris'te son tango filan gibi bir filmden örneğin, bu film bile birçok kimse için tiksindirici olsa da. yo, benim kastettiğim, tek ve gerçek amaçları başından sonuna dek seyircinin arzularını harekete geçirmek olan tam p*rno filmler, öyle bir harekete geçirirler ki, çeşitli ve değişik birleşme sahneleri bu arzuyu körüklerken kurgunun geri kalan kısmının hiç mi hiç önemi olmaz.
(...)
eh, bir filmin p*rnografik olup olmadığına karar vermemiz için bir kriter var, bu kriter boşa harcanan zamanın hesaplanmasına dayanır. filmcilik konusunda büyük, evrensel bir başyapıt olan posta arabası (başlangıcı, birkaç sahne ve sonu dışında), sadece ve sadece bir posta arabasında geçer. ama yolculuk olmasa filmin hiçbir anlamı olmazdı. antonioi'nin l'avventura'sı tümüyle boşa harcanan zamandan oluşur: insanlar gelip giderler, konuşurlar, yollarını kaybederler, sonra bulurlar, o arada hiçbir şey olmaz. bu boşa harcanan zamandan hoşlanabilirsiniz, hoşlanmayabilirsiniz de, ancak filmin anlatmak istediği budur.
buna karşılık bir p*rno film, bilete ya da video kasete ödediğiniz paranın hakkını vermek için, bir takım insanların cinsel birleşme yaptıklarını anlatır; erkeklerle kadınlar, erkeklerle erkekler, kadınlarla kadınlar, köpekler ya da atlarla kadınlar (şunu da belirteyim ki, atlarla ya da dişi köpeklerle birleşen erkekleri gösteren tek bir p*rnografik film bile yok; neden acaba?) bunda da itiraz edecek bir şey yok; ama boşa harcanmış bir sürü zamanla dolu.
giberto'nun, gilberta'yı görmek için cordusia alanından buenos aires caddesine kadar gitmesi gerekiyorsa, filmde gilberto'nun arabasıyla yaptığı yolculuk her trafik ışığında durarak gösterilir.
p*rnografik filmler, arabalarına atlayıp millerce yol giden insanlar, otele kayıt yaptırırken inanılmaz saatler harcayan çiftler, odalarına ulaşmadan asansörlerde dakikalar geçiren beyefendiler, sappho'yu don juan'a yeğlediklerini birbirlerine itiraf etmeden önce içkilerini yudumlayan ve durmaksızın dantelleriyle ve bluzlarıyla oynayan kızlarla doludur. basitçe ve kabaca söylemek gerekirse, p*rnografik filmlerde, adam gibi bir düzüşme görmeden önce trafik şubesinin sponsorluğunu yaptığı bir belgesele katlanmanız gerekir.
nedenler belli. gilberto'nun gilberta'ya önden, arkadan yandan tecavüz etmekten başka bir şey yapmayacağı bir film dayanılmaz olurdu. oyuncular açısından bedenen, yapımcı açısından ekonomik nedenlerle. ayrıca izleyici açısından da psikolojik bakımdan dayanılmaz olurdu: tecavüzün tam oturması için arka planın normal görünmesi gerekir. ancak bir sanatçı için en güç şeylerden birisi normal davranmaktır; oysa sapkınlığı, cürmü, tecavüzü, işkenceyi canlandırmak kolaydır.
bu nedenle p*rnografik filmin, her izleyicinin algılayacağı biçimde normal bir görünüm -tecavüzün ilgi çekmesi için gereklidir bu- ortaya koyması gerekir. bu nedenle a'dan b'ye gitmek için gilberto'nun otobüse binmesi gerekiyorsa biz onun otobüse binip a'dan b'ye gittiğini göreceğiz demektir.
bu ise çoğu zaman sinirlendirir izleyiciyi çünkü onlar açık saçık sahnelerin uzayıp gitmesini isterler. ancak bu onların kapıldığı bir yanılsamadır. böyle berbat sahneler bir buçuk saat sürseydi dayanamazlardı. bu yüzden boşa harcanan zamanın olduğu sahneler çok gereklidir.
yineliyorum. bir sinema'ya gidin. a'dan b'ye giden oyuncular sizin istediğinizin üstünde zaman harcıyorlarsa izlemekte olduğunuz film bir p*rno film demektir.
bu yazı, umberto eco'nun, "somon balığıyla yolculuk" isimli oldukça eğlenceli kitabından alınma. kitapta "taksi sürücüsünden nasıl yararlanılır" , "malta şovalyesi nasıl olunur" , "üç nokta nasıl kullanılır" gibi başlıklarda epeyce bir deneme var.
eh, bir filmin p*rnografik olup olmadığına karar vermemiz için bir kriter var, bu kriter boşa harcanan zamanın hesaplanmasına dayanır. filmcilik konusunda büyük, evrensel bir başyapıt olan posta arabası (başlangıcı, birkaç sahne ve sonu dışında), sadece ve sadece bir posta arabasında geçer. ama yolculuk olmasa filmin hiçbir anlamı olmazdı. antonioi'nin l'avventura'sı tümüyle boşa harcanan zamandan oluşur: insanlar gelip giderler, konuşurlar, yollarını kaybederler, sonra bulurlar, o arada hiçbir şey olmaz. bu boşa harcanan zamandan hoşlanabilirsiniz, hoşlanmayabilirsiniz de, ancak filmin anlatmak istediği budur.
buna karşılık bir p*rno film, bilete ya da video kasete ödediğiniz paranın hakkını vermek için, bir takım insanların cinsel birleşme yaptıklarını anlatır; erkeklerle kadınlar, erkeklerle erkekler, kadınlarla kadınlar, köpekler ya da atlarla kadınlar (şunu da belirteyim ki, atlarla ya da dişi köpeklerle birleşen erkekleri gösteren tek bir p*rnografik film bile yok; neden acaba?) bunda da itiraz edecek bir şey yok; ama boşa harcanmış bir sürü zamanla dolu.
giberto'nun, gilberta'yı görmek için cordusia alanından buenos aires caddesine kadar gitmesi gerekiyorsa, filmde gilberto'nun arabasıyla yaptığı yolculuk her trafik ışığında durarak gösterilir.
p*rnografik filmler, arabalarına atlayıp millerce yol giden insanlar, otele kayıt yaptırırken inanılmaz saatler harcayan çiftler, odalarına ulaşmadan asansörlerde dakikalar geçiren beyefendiler, sappho'yu don juan'a yeğlediklerini birbirlerine itiraf etmeden önce içkilerini yudumlayan ve durmaksızın dantelleriyle ve bluzlarıyla oynayan kızlarla doludur. basitçe ve kabaca söylemek gerekirse, p*rnografik filmlerde, adam gibi bir düzüşme görmeden önce trafik şubesinin sponsorluğunu yaptığı bir belgesele katlanmanız gerekir.
nedenler belli. gilberto'nun gilberta'ya önden, arkadan yandan tecavüz etmekten başka bir şey yapmayacağı bir film dayanılmaz olurdu. oyuncular açısından bedenen, yapımcı açısından ekonomik nedenlerle. ayrıca izleyici açısından da psikolojik bakımdan dayanılmaz olurdu: tecavüzün tam oturması için arka planın normal görünmesi gerekir. ancak bir sanatçı için en güç şeylerden birisi normal davranmaktır; oysa sapkınlığı, cürmü, tecavüzü, işkenceyi canlandırmak kolaydır.
bu nedenle p*rnografik filmin, her izleyicinin algılayacağı biçimde normal bir görünüm -tecavüzün ilgi çekmesi için gereklidir bu- ortaya koyması gerekir. bu nedenle a'dan b'ye gitmek için gilberto'nun otobüse binmesi gerekiyorsa biz onun otobüse binip a'dan b'ye gittiğini göreceğiz demektir.
bu ise çoğu zaman sinirlendirir izleyiciyi çünkü onlar açık saçık sahnelerin uzayıp gitmesini isterler. ancak bu onların kapıldığı bir yanılsamadır. böyle berbat sahneler bir buçuk saat sürseydi dayanamazlardı. bu yüzden boşa harcanan zamanın olduğu sahneler çok gereklidir.
yineliyorum. bir sinema'ya gidin. a'dan b'ye giden oyuncular sizin istediğinizin üstünde zaman harcıyorlarsa izlemekte olduğunuz film bir p*rno film demektir.
bu yazı, umberto eco'nun, "somon balığıyla yolculuk" isimli oldukça eğlenceli kitabından alınma. kitapta "taksi sürücüsünden nasıl yararlanılır" , "malta şovalyesi nasıl olunur" , "üç nokta nasıl kullanılır" gibi başlıklarda epeyce bir deneme var.
paylaştığın için teşekkürler.
YanıtlaSil