29 Aralık 2007

the sopranos



bir dolu dizi var; üç beş gün önce "animaniacs" takıntım hortladı. yıllar sonra çok güzel geldi doğrusu. sadece şöyle bi'şeydi sanırım:
-doktor, ban hastayım: geleceği görüyorum
-ne zamandan beri?
-gelecek pazartesiden...

bunu yıllardır unutmadım. sakatlık belki; ama en çok güldüğüm ilk on espridien biridir. animaniacs çok güzeldi...
lost da çok güzel; ilk sezon öylece duruyordu cd çantamda... bir gün "hadi bari o kadar laf ediliyor" diye izlemeye başladım; oysa (24, prison break vs gibi dizilerin) aslında "uzun bir film" olduğu ve mümkünse bitmemişse hiç bulaşmamak gerektiğini düşünen biriyimdir. yani; bir sonraki bölüm için neden bekleyeceğim ki? hem benim televizyonla aram da pek iyi değil? ama başladım işte ve şimdi herkes kadar ben de biliyorum lost nedir: locke'un sakatlığı nedendir, hume'un sevgilisi kimdir?

"the sopranos" sadece ilk üç sezonunu izlemiş olmama rağmen hepsinden daha özel. bu diziye bir arkadaşım oldukça düşkündü. o zamanlar cine-5'te yayınlanıyordu sanırım. ülkemizde ilk iki ( ya da üç) sezonun dvd 'si çıkmıştı ve bir italyan mafya (dolayısıyla robert de niro ve al pacino) hayranı olan bu arkadaşım hepsini almıştı. deli gibi izliyorlardı ve ben hayret ediyordum. "bu izlediğiniz baba'nın dallas versiyonu" falan diyordum. iki üç sene önce ilk üç sezonu indirdim ve izlemeye başladım. dizi, klasik dizi formatında; "hassiktir! ne olacak şimdi?" gibi bir duyguyla biten, aslında uzun bir film olduğu düşünülebilecek bir yapım değil hani. elbette olaylar bölümler arası yayılıyor ama aslında her bölümün kendine has bir hikayesi var. yani 24 ya da lost için bu söz konusu değildir; bu tür dizilerde, kalkıp sadece ikinci sezonun ortasından bir bölümü izleyip "iyiymiş ya" deyip hayatına devam edemezsin.
dizinin merkezinde "tony soprano" var; dolayısıyla onun ailesi de. tony; hanzo, dallama bir adam bunu kabul etmek zorundayız. sadece izleyip, "bu da bir yaşam olanağıdır" demek gayet keyifliyken, bizdeki mafya(?) dizilerine olduğu gibi "bu adamı model almalıyım" tepkisini göstermeye gerek yok galiba?
dramatik yapısı, karakterlerin derinlemesine verilmesi ve müzik kullanımı beni bu diziye hayran etmiştir. (ikinci sezonun başında frank sinatra'nın "it was a very good year" şarkısı eşliğinde bir açılış vardır; demek istediğimi dört dakikada anlatır. aşağıya eklemek zorunda hissettim kendimi. kesinlikle diziden olduğu gibi bir alıntıdır; yani birinin "the sopranos" görüntüleri üzerine yaptığı bir düzenleme falan değil)

şimdi karar verip diziyi en baştan izlemek istersen bi dolu bölüm bulmak zorunda kalacaksın. nasıl bir karaktere sahip olursan ol veya cinsiyete, eğer aşağıdaki video hoşuna gittiyse, kesin bu dizi de hoşuna gidecek.
bir de şunu düşünürüm; ben bu diziyi seviyorum tamam; ama neden anlatmak istiyorum? yani hemen herkeste olan bir şey bu sanırım, bir şarkıyı seversin durduk yere onu sevdiğini herkesin bilmesini istersin? (bu arada yukarda bahsettiğim "soprano" hastası arkadaşım hiç öyle değildir bu konuda; "ayağa düşmesin" istediği için herkese bahsetmiyor, ona göre bu diziyi "hak edenler" izlemeliymiş... o halde sinan'a teşekkür edeyim en azından )

1 yorum:

  1. Animaniacs'ı çok az kişi biliyor galiba, bence de muhteşem bir seriydi. Çok eskilerde cine5'de bölümlerinin gösterildiğini hatırlıyorum. Benim fikrimce bu çizgi film saçmalığın sergilendiği ve komik olduğu ilkti. Şimdiki nickelodeon anlayışının temellerini attığına inanıyorum.
    Muhteşem diziler var gerçekten de, ama tv'den takip etmek mümkün değil. Carnival vardı mesela muhteşemdi. Rome vardı şukelaydı. Ancak cnbc-e tuhaf bir politika izliyor dizi konusunda. En sağlam diziyi hep çarşamba günleri yayınlıyor, şampiyonlar ligi ile çakıştırıyor. En güzeli DVD'lerini alıp peşpeşe izlemek herhalde.
    Sopranos'un giriş parçasını ben de ara ara dinlerim, diziden görüntüleri kafamda canlandırırım, bir parça böyle cuk oturur diyorum.
    Leonard Cohen - Woke up dthis morning
    (uzun oldu bea)

    YanıtlaSil