dünyada türk blogculuğunun yeri ve vatan evlatlarımızın blog sorunları benim üzerine yazmak istediğim konulardan değil; en azından kendi bloğumda. ama ilgiyle ve severek takip ettiğim cevval portakal, dahil edildiği mim dalgasında, konuyla alakalı ironik ve isabetli tespitlerde bulunduktan sonra, "başarısız blog nasıl yazılır, cevap verile!" diye buyurunca, keyifle ona uymak istedim...
sanırım, içerik ve "biçerik" ile ilgili yanlışlıklar hakkında kimin ne düşündüğü burada araştırılan.
elbette buna düzgün (?) cevap verebilmek için kendimden bahsetmek zorundayım çünkü kimin ne amaçladığını bilemem. açıkcası, ben meditasyon yapıyorum; eklediğim her şey ya gerçekleşmiş bir şeyin yansıması ya da gerçekleşecek bir şeyin işareti... oldukça geriden (yani biraz uzaklaşıp) bakılınca fark edilebilir ki (!) konu başlıklarım ve tabii içerikleri aslında hep bir ilişki ve gizemli bir düzen içinde... uzun yıllar sonra, toz ya da pas tutmuş internet çöplüğünde bu blogun keşfedileceğini, o zamanın bir çok sorununa çözüm olarak algılanacağını düşünüyorum. insanlar her satırını, her görselini, kısacası her pikselini hatmedecekler ve aralarından en akıllı olanlar(!) postlar arası matematiği ve gizemli ilişkiyi keşfedecek. bir çeşit kabala işte...
aslında yola dünyayı ele geçirme amacıyla çıkmıştım ancak daha kişisel sorunlarıma yönelttim bu aktiviteyi. (bu aktivite : bir şeyler yayınlama) çünkü dünyayı tek başıma ele geçirmem zor olacak, ayrıca tek başına ele geçirdiğim dünya da pek bir şeye benzemez, üç beş kişi bir olup öyle ele geçirmek daha mantıklı geliyor bana; olay bittikten sonra hep beraber bir yemek yenebilir böylelikle.
uzuncası bittiğine göre kısacası, sadece eğlenmeye ve kendimle uğraşmaya çalışıyorum. diyelim ki, elinde çekiç tahta sandalyeni tamir ederken kendi kendine şarkı söylersin-dinlersin ya da söylenirsin ya da küfür edersin ya da sandalyeyle - çekiçle konuşursun...
"gecen gün sandalyemi tamir ederken...
bir şarkı söyledim,
harika bir şarkı duydum;
sandalyeye ana avrat düm düz gittim;
televizyonda çok acayip bir reklam yayınlandı o sıra;
aklıma çok salak bir fıkra geldi...
vs vs vs..."
böyle bir şey galiba; anlatacak mutlaka bir şeyler vardır? muhtemelen, seni anlayabileceğini düşündüğün insanlara, karar verdiğin serbestlikte ve elbette hayal gücünle, dil bilginle orantılı, anlattıkça anlatabilirsin. ancak, bunun ötesinde gerçekte başarı, sandalyeyi tamir edebilip, kıçı bir yere koyabilmek büyük olasılıkla? başarısızlık ise ortada bir çekiç (yahu nerden girdim bu simgesel anlatıma) hatta bir sandalye bile olmadığı halde dan dun fıkra anlatmak, televizyondan, şarkılardan bahsetmek falan olsa gerek?
kısacası da bittiğine göre sözün özü şu: sorun her neyse (para kazanmak, benliği tatmin etmek, "seri cinayetler işlemek", eğlenmek, sıkıntı atmak vs vs...) eğer o sorunu göz ardı ediyorsan ya da o sorunu doğru tespit edememişsen, kesinlikle başarısız olursun. dedim. afferim bana.
not: bu mim'i paslamama hakkımı kullanıyorum.
sanırım, içerik ve "biçerik" ile ilgili yanlışlıklar hakkında kimin ne düşündüğü burada araştırılan.
elbette buna düzgün (?) cevap verebilmek için kendimden bahsetmek zorundayım çünkü kimin ne amaçladığını bilemem. açıkcası, ben meditasyon yapıyorum; eklediğim her şey ya gerçekleşmiş bir şeyin yansıması ya da gerçekleşecek bir şeyin işareti... oldukça geriden (yani biraz uzaklaşıp) bakılınca fark edilebilir ki (!) konu başlıklarım ve tabii içerikleri aslında hep bir ilişki ve gizemli bir düzen içinde... uzun yıllar sonra, toz ya da pas tutmuş internet çöplüğünde bu blogun keşfedileceğini, o zamanın bir çok sorununa çözüm olarak algılanacağını düşünüyorum. insanlar her satırını, her görselini, kısacası her pikselini hatmedecekler ve aralarından en akıllı olanlar(!) postlar arası matematiği ve gizemli ilişkiyi keşfedecek. bir çeşit kabala işte...
aslında yola dünyayı ele geçirme amacıyla çıkmıştım ancak daha kişisel sorunlarıma yönelttim bu aktiviteyi. (bu aktivite : bir şeyler yayınlama) çünkü dünyayı tek başıma ele geçirmem zor olacak, ayrıca tek başına ele geçirdiğim dünya da pek bir şeye benzemez, üç beş kişi bir olup öyle ele geçirmek daha mantıklı geliyor bana; olay bittikten sonra hep beraber bir yemek yenebilir böylelikle.
uzuncası bittiğine göre kısacası, sadece eğlenmeye ve kendimle uğraşmaya çalışıyorum. diyelim ki, elinde çekiç tahta sandalyeni tamir ederken kendi kendine şarkı söylersin-dinlersin ya da söylenirsin ya da küfür edersin ya da sandalyeyle - çekiçle konuşursun...
"gecen gün sandalyemi tamir ederken...
bir şarkı söyledim,
harika bir şarkı duydum;
sandalyeye ana avrat düm düz gittim;
televizyonda çok acayip bir reklam yayınlandı o sıra;
aklıma çok salak bir fıkra geldi...
vs vs vs..."
böyle bir şey galiba; anlatacak mutlaka bir şeyler vardır? muhtemelen, seni anlayabileceğini düşündüğün insanlara, karar verdiğin serbestlikte ve elbette hayal gücünle, dil bilginle orantılı, anlattıkça anlatabilirsin. ancak, bunun ötesinde gerçekte başarı, sandalyeyi tamir edebilip, kıçı bir yere koyabilmek büyük olasılıkla? başarısızlık ise ortada bir çekiç (yahu nerden girdim bu simgesel anlatıma) hatta bir sandalye bile olmadığı halde dan dun fıkra anlatmak, televizyondan, şarkılardan bahsetmek falan olsa gerek?
kısacası da bittiğine göre sözün özü şu: sorun her neyse (para kazanmak, benliği tatmin etmek, "seri cinayetler işlemek", eğlenmek, sıkıntı atmak vs vs...) eğer o sorunu göz ardı ediyorsan ya da o sorunu doğru tespit edememişsen, kesinlikle başarısız olursun. dedim. afferim bana.
not: bu mim'i paslamama hakkımı kullanıyorum.
Şu mim dalgasını başlatan arkadaş ikimizi de kara listeye almıştır herhalde. Kısa ve öz cevap bekleyen bir soruya bizden daha komplike açıklamalar getirebilecek bir insan evladı daha olabileceğini sanmıyorum blog camiasında.
YanıtlaSilKısa ve öz olsa mimlediğime üzülürdüm zaten, böylesi çok daha güzel.