25 Nisan 2008

pavarotti'nin diyaframı (mim*)



bir gerekliliği yerine getirmek isteyen birinin kurduğu bir mizansende sıkışıp kalmış bu afacanlar. kendilerini, olabildiğince bağımsız, üstelik tamamen kendi istekleri doğrultusunda hareket eden birileri gibi hissediyorlar. bir milyon kişinin bir milyar kere yaptığı bir şeyi yapıyorlar: hayatta kalmaya çalışıyorlar. karanlık bir odada, “kafa” bir müzik seçip, “kelle” olacaklar. dünya daha çekilir bir his verecek; hoparlörlerden yeşil-turuncu dumanlar çıkacak; yarı kapalı bakışlarla müziğin gözlerinin önünden geçmesini izleyecekler...

devamını göster

23 Nisan 2008

daily monster - stefan g. bucher

diş fırçası ile bıraktığı boyaya hava üflüyor ve böylece "canavar" tüyleri çıkış noktası oluyor. daha sonra, tüyleri hazır canavarı oluşturmaya başlıyor ve tüm bu yapım aşamasını izleyebiliyorsun. yaklaşık on gün içinde ilk 200 canavar tamamlanmış olacak.

ilk 100 canavar kitap olarak basılmış; buradan satın alınabiliyor. yakında ikinci 100 canavarın da kitabı çıkar sanırım. ortaya çıkan canavarlar pek "şirin" ve onların yapımını izlemek çok keyifli. yıllardır ailecek apıştığımız resim sevinci programı gibi bir şey işte; o yetenekli olduğu için pırt diye çiziyor biz de şaşırıyoruz. eh tabii bir de "titanyum beyazı".

daily monster arşivine daldım, pek keyif aldım; abone olup takip etmeli. her gün yeni bir "şirin" canavar ile karşılaşmak iyi fikir...

22 Nisan 2008

vasistas ?

sıklıkla karıştırdığım kitaplardan biri: 'dost kitabevi yayınları'ndan çıkmış, kudret emiroğlu'nun gündelik hayatımızın tarihi. çok rahat bir dille yazılmış bu inceleme kitabında, adı üzerinde günlük yaşantıda karşına çıkan (mobilya) ya da karşına çıkmasa bile bir şekilde hayatının bir parçası olan (ay adları, gün adları) bir dolu şey hakkında etimolojik, tarihsel şu bu bilgiye ulaşabiliyorsun. 
bunun sana-bana ne faydası var? işte bunu düşünmekle işe başlamışsak zaten durumumuz kötü demektir. yapılacak bir şey yok; bu düşüncenin (bana ne faydası var) saçma bir düşünce olduğunu kavrayana kadar zaman geçmesini beklemekten başka... elbette zamanı nasıl değerlendirdiğimizle ilgili olarak, sadece o dakikalara kadar: son nefesimizi verdiğimiz dakikalarda yanımıza bu (ve/ya buna benzer bir kitapla) gelen kişiye "ıaah..ne faydası var" dememiz çok isabetli olacaktır: hakikaten o saatten sonra hiç bir faydası olmaz... gerçekten anlamsız zaten ölmek üzere olan bir insana herhangi bir kitapla yaklaşmak! 
 hazır nefes alıp verirken bir kahrolası nihilist gibi bakmamalı o halde "gündelik yaşam" şeylerine. daha önce de bahsetmiştim; arada sırada, elimizin altındaki ya da ayna yansımasından "ebleh ebleh" bakan şeylere "ilk defa" karşılaşıyormuşsun gibi bakmak çok keyifli ve hatta şaşırtıcı. bir de kalkıp tarihini, kelime anlamını falanını filanını öğrenmek daha da etkileyici! bak örneğin diş macunu:

devamını göster

20 Nisan 2008

o sırada bir paralel evrende:

* memlekete fuhuş yapmak için gelen fransız erkekler, zor durumda kalmamak için anlaşmalı evlilikler yapıyorlar. özellikle ege bölgesindeki oteller fransız erkeklerle dolu. kadınlarımız çok düşkün bu fransızlara...

*sabah telefonum çaldı; yastığın altından tek gözüm kapalı ele geçirdim, tiri-viri yapan telefonu. ertelemek için gerekli tuşa bastım. dokuz dakika sonra tekrar çaldı. tekrar erteledim. dokuz dakika sonra tekrar çaldı, yine erteledim. dokuz dakika sonra bir kere daha çaldı ve "tamam be" dedim cevapladım. "ben alarmım neden cevap veriyorsun ki?" dedi. "ben de uyumaya çalışıyorum neden bu kadar üsteliyorsun ki!" dedim. "neyse fazla kontörüm yok, dokuz dakika sonra ararım ben seni" dedi kapattı. yüzüme.

*fransızcanın, türkçenin tersten okunuşu-yazılışı olmasına bozulan ingilizlere de fransızlar, japoncanın ingilizcenin tersten okunması (ama yazılması değil) gerçeğinden dolayı bozuluyorlar. oysa türkçeyi tersten okumak hiç de kolay değil. kamzay yalok.

*arabalardaki, evlerdeki müzik çalarlara ve walkman'lere kısacası müzik çalan her şeye uygun "last.fm raporlayıcısı" dikkatli ve özenli bir kullanımı gerektiriyor. geçen gün bir arkadaşıma misafir gelmiş, o evde yokken akşama kadar zerrin özer, kayahan dinlemiş... arkadaşım, "kişiliğime yapılmış bir saldırı! tüm istatistiklerim ve oluşturmaya çalıştığım 'zevk düzlemim' alt üst oldu!" diye isyan ediyordu. o artık eski o değil.

*yenmeden bırakılmış patlamış mısırları toplayıp, özel makinalarda "mısır tanesi"ne dönüştürerek zengin olan ve "geri dönüşümlü patlamış mısır" kralı olmasına rağmen aslında sadece patates cipsi seven adam, cipsleri de patatese dönüştürme çalışmalarına harcadığı para yüzünden iflas etti. oysa (elbette) mısırlılar bunu yapabiliyordu: piramitlerle... piramitin merkezine konmuş kırk paket patates cipsi dört saat sonra beş patatese dönüşüyordu. ama elbette, anlaşılmaz bir teknoloji; daha çözemedik. hem paketler nereye gidiyor? sorular sorular...

*vista 'service pack 1' çıktı.

19 Nisan 2008

tekkon kinkreet ( tekon kinkurîto)

bir yerde bu filmin fragmanını ya da tanıtım yazısını gördüm. nerde gördüm acaba? internet dünyasının silik anıları; ne saçma, arkadaşın torbagül'ü görürsün, yanından bir f-16 geçer, daha sonra "yahu ben torbagül'ü ne zaman görmüştüm, nerde görmüştüm?" diye kendini sorguya çektiğinde, "f-16 geçmişti ya yanından bee!" dersin, sahneyi canlandırırsın. internet işte, ruhsuz ve karaktersiz; ne diyeceksin? tam o sırada winamp kilitlenmişti ya, hah işte o gün... her neyse, ben de buldum filmi, izledim ve çok sevdim.


tekkon kinkreet (ya da black and white ya da tekon kinkurîto), animatrix projesinde "beyond" isimli animasyonda çalışmış olan michael arias tarafından yönetilmiş ve kendisi japon olmadığından dolayı japon anime sanatında bir ilke de imza atmış. (bu ilk'e imza atmak lafını unutmayım daha sonra değiştireyim, sinir bozucu bir laf)

devamını göster

16 Nisan 2008

marsta kırk makak


rusya mars'a insanlı uçuş öncesi makak gönderecekmiş. daha önce de terrier cinsi "layka" isimli sokak köpeğini (alaylı) uzaya göndermiş olan ruslar , öğrendiği şeyleri kendi ailesine de öğreterek bilgi aktarımını kuşaklara yayan, dolayısıyla kültürleri olan (bu bir söylenti de olabilirmiş) makak cinsi maymunları eğitmeye başlamışlar. mars'a gidecekler kolay mı!

devamını göster

15 Nisan 2008

kokomoo ve chris scarborough

arada sırada karşıma çıkan çizimleri eklerken hep, "yahu direk linkini versene, neden bir de sen yayınlıyorsun ki?" diye soruyorum kendime. kendimle olabildiğince barışık olduğum için "bak, haklısın ama saçmalıyorsun" diyorum; "ben bir yayın yapıyorum tamam ama aynı zamanda bir çeşit günlük de tutuyorum, arada sırada eski tarihli "iletilere" bakmak keyifli oluyor; hem nedir yani, ne güzel şeyler"


bunun üzerine kendim "ne halin varsa gör" deyip uzaklaşıyor. nereye uzaklaşacaksa? her neyse, bu sefer kendimi de memnun etmek amacıyla kokomoo ve chris scarborough çizimlerinden sonra (renkli nasıl olur bunlar merakı yüzünden oldu aslında) dört adet yüksek çözünürlüklü "çeşitleme" ekledim.

devamını göster

13 Nisan 2008

şule gürbüz, nina simone ve björk (mim)

"insanlı köyün kavalcısı" buzcevheri tarafından mim'lendim. mim şöyle diyor anladığım kadarıyla:


değer verdiğin üç kadın hakkında bir şeyler yaz o da olmadı birşeyler yaz ama bir şekilde değer verdiğin üç kadının "ismi" geçsin...

daha dün (bazı mim'lerin tesadüfen "denk gelme" durumu da ilginç hani) evet daha dün, aklıma şule gürbüz gelmişti. yıllardır, 6 ayda bir ya da işte zaman zaman aklıma mutlaka gelen bir kişidir şule gürbüz. kimdir peki şule gürbüz?

sanat tarihi ve felsefe eğitimi aldığını biliyorum. ayrıca yıllar öncesinde, "okudukça" isimli trt2 programındaki sıkıntılı ifadesini hatırlıyorum: kendisiyle "söyleşi yapan" kadınla o kadar zorlanarak konuşuyordu ki; her halinden belliydi "edebi" bir sohbet mizanseninde bulunmayı istemediği? belki de kendisiyle konuşmaya çalışan kadından hoşlanmıyordu? yıllar sonra tesadüfen okuduğum bir habere kadar, o röportajdan başka kendisi hakkında hiç bir şey duymadım; tek bir kitabı bile yayınlanmadı daha sonra...

devamını göster

11 Nisan 2008

acaba fotosentez makinesi yapılabilir mi?

herkesin bildiği bilim ve teknik dergisinin web sitesinde merak ettikleriniz diye bir bölüm var. kalkıp, "yuh bu da sorulur mu" demiyorlar ciddi ciddi cevaplıyorlar her soruyu. şimdiye dek 5323 soru cevaplanmış...

sorular çeşit çeşit; bazıları benim de merak ettiğim şeylerle ilgiliydi. bununla beraber bir çok soruyu anlamadım bile: matematik ve fizik konuları işte.. yani aklında bir soru var, ve tübitak'ın yetkililerine soruyorsun; daha ötesi yoktur her halde?

"civcivler geğirmezmiş"
"hadi len"
"gerçekten... bilim teknik'in son sayısında okudum"

işte bir konu daha kapandı. adamlar "budur" dediler mi olay bitiyor. ama insanın aklına ne sorular geliyor! 5000 sorunun büyük bir çoğunluğu oldukça bilimsel dertler, muhtemelen öğrenciler soru sormuş? üçgenler, formüller, ışığın kırılması, atomun yapısı falan filan... benim dikkatimi, daha özel sorular çekti. yok, derdim şurdan üç beş komik soru bulayım, maksat geyik olsun değil...

devamını göster

09 Nisan 2008

eşşek kafalı maymun*

argo ya da küfür kullanımına karşı değilim; özellikle duruma, olaya cuk oturan, zeka kokan kullanımlarını seviyorum bile. ama bir noktalama işareti gibi kullanılması yani ağıza yapışması pek hoşuma gitmiyor. özellikle yaşlı insanların küfürlü konuşması çok komiğime gider örneğin; huysuzlardır ve ağızlarından bal damlar bazılarının.

benim gibi televizyonla, radyoyla hatta okuduğu gazete-dergiyle "konuşan" bir dolu insan vardır. bunun bir psikolojik bozukluk olduğunu zannetmiyorum. bu "konuşma" da genellikle argo kelimeler seçilerek gerçekleştirilir. özellikle tartışma, haber programlarında bir çok evden bir çok küfür güzel atmosferimize yayılıyordur bundan hiç şüphem yok.

komik aslında, düşünsene kelli felli ciddi bir adamsın, ya da başbakansın, "önemli" bir konuda düşüncelerini ifade ediyorsun, karşındaki adamlar pür dikkat ciddiyetle seni dinliyorlar. o sırada bu yayını izleyen pijamalı, ayak parmaklarıyla oynayan biri senin her cümlenden sonra küfürü yapıştırıyor. ünlü olduysan, bu durumu kabul edeceksin çünkü benzer şeyi sen de yapıyorsundur.

devamını göster

08 Nisan 2008

Zachary Flagg Baldus

uzun zamandır gördüğüm en etkileyici görselleri yapmış bu kişi. çok sade (?) bir sitesi var, "işte bunları ben yaptım" demiş ve bırakmış sanki. o kadar. neredeyse hepsini çok sevdim...

devamını göster