“yola yatmış; son anda fark ettim: domates gibi ezecektim! indim arabadan. gecenin bir vakti. ayağımın ucuyla dürttüm; uyuyor gibi görünmüyordu ama yaralı gibi de görünmüyordu. elbette yanından geçip gidebilirdim ama dediğim gibi; son anda fark ettiğim için hemen dibinde durdurmuştum arabayı ve ne bileyim, bir iki metre geriye çekip, sanki köpek ölüsü görmüş gibi basıp gitmek bana hiç yakışmazdı!
“seslendim, dürttüm ama tepki vermedi. bir de üstü başı düzgün, hatta oldukça düzgün bir herifti bu; orta yaşlarda, tepesi hafiften açılmış… ya bir ağaç dibine çekecektim ya da arabaya alacaktım. ona bakarken bu iki seçeneği gözden geçirdim. eğildim, boynuna dokundum, hesapta nabzı atıyor mu ona bakacağım ya! yok, anlayamadım. kımıldamıyordu; hiç hareket etmiyordu. sonra aklıma, bir filmde falan görmüşümdür her halde, harika bir fikir geldi. ağız bölgesine ayna tutup, aynanın buğulanıp buğulanmadığına göre anlayacaktım herifin durumunu. elbette üzerinde ayna taşıyan biri değilimdir, arabamda da bulundurmam. daha doğrusu bulunmaz. ne işim olur benim aynayla maynayla! gecenin bir vakti, direksiyonun başında aranırken, dikiz aynası gözüme çarptı. 'al sana ayna' deyip çıkarmaya çalıştım yerinden ancak beceremedim sanırım. aslında şöyle söylemem gerekir; aynayı yerinden çıkardım, evet, ama bir daha yerine takılamayacak.... bazıları en ufak mekanik düzeneği bile anlayamaz ya, ben de onlardanım işte. her neyse, herifin yanına gittim ve aynayı adamın dudaklarının önünde tuttum bir süre. yok, ayna buğulanmamıştı. buğulandıysa bile ben bakana kadar dağılıveriyordu? bir kez daha tuttum; bu defa daha uzun süre… belki de havanın ne serin, ne sıcak ne de soğuk olmasından? yine tam olarak anlayamadım. aslında çok hafif bir buğulanma vardı ve ben de herifin çok az da olsa yaşıyor olduğuna karar verdim. eh, yaşadığına göre, az da olsa yaşadığına göre, yardıma ihtiyacı var demekti. tekrar düşündüm: yol kenarı mı araba mı diye… gerçi ne karar verirsem vereyim, adamı yerinden fazla kımıldatamayacağım açıktı: öyle şişkonun teki değildi tamam ama pek de çelimsiz sayılmazdı.
“adamın etrafında döndüğümü ve bir sigara yaktığımı hatırlıyorum. bir de, neden tek bir araç bile geçmiyor acaba, diye düşündüğümü… herife yardım edebilmek için yardıma ihtiyacım vardı. dönüp durup, sigara tüttürürken aklıma dahiyane bir fikir geldi. dikiz aynasını arka koltuğa fırlatıp bagaja yöneldim. benzin istasyonlarından aldığımız, ama hiç kullanmadığımız beş altı tane karton güneşlik vardı bagajda. üç tanesini çıkardım, herifin altına koymaya çalıştım. evet, çalıştım çünkü herif ağırdı; kartonları tam altına yerleştirmem neredeyse on dakikamı aldı. bu arada merak ettim hala az da olsa yaşıyor mu diye ve dikiz aynasıyla son bir kez kontrol ettim; hala canlıydı… arabayı ayaklarının dibine park ettim ve bagajdaki halatla herifin ayaklarını kartona bağladım; halatın diğer ucunu da arabaya… beremi de kafasına geçirdim, mis gibi oldu. şimdi hazırdık; tıpkı eskimo köpeklerinin kızakları çekmesi gibi ben de adamı çekecektim. her şey yolunda görünüyordu. arabama bindim ve yavaş yavaş ilerlemeye başladım. onun hayatını kurtaracak ve yoluma devam edecektim…”
***
“işyerindeydim ve on beş dakika sonra buluşacaktık; telefon görüşmemizden bu sonuç çıkmıştı. mesai biteli iki saatten fazla olmuştu ve koşarak çıkarken kapıdaki güvenlik görevlisini neredeyse düşürüyordum. onunla buluştum; arabasına bindik ve ilerlemeye başladık. boşanmamı ve kendisine daha çok zaman ayırmamı istiyordu ancak ben boşanamıyordum ve işin doğrusu hiç de boşanmak falan istemiyordum. onun yeri başka eşimin yeri başkaydı benim için ancak bu düşüncemi asla dile getirmiyor, kıskançlık yapmamasını, zamanla her şeyin rayına oturacağını söylüyordum. benim belirsiz, kararlı görünmeyen tavrım onun sinirini bozuyor ve bu yüzden aramızda sürekli bir gerilim oluşuyordu.
“onun dağ evine doğru ilerliyorduk. uzun süre boyunca tek kelime etmedik. hava kararmıştı, gece yaklaşıyordu. aramızdaki gerilime son vermek için laf olsun diye bir şeyler söyledim. benim bir şey söylememi bekliyormuş ki bu patladı! bağırıp çağırmaya başladı. karısından yıllar önce boşanmıştı ve bu işin hiç de kolay olmadığını çok da iyi biliyordu. beni anlamasını bekliyordum ama deli gibi davranıyordu; kıskanç bir çocuk gibi! artık küfürleşmeye, birbirimizi yıpratmaya başlamıştık. ülserim boğazıma kadar çıkmıştı; nefesim kesiliyordu! hem sinirden hem de ülser krizinden gözüm kararmaya başlamıştı. çok sert şeyler söyledim ve arabayı durdurup beni dışarı atana kadar da durmadım!
“uzaklaşan arabanın ardından bakarken zangır zangır titriyordum. aksi istikamette yürümeye başladım. kendi kendime bağırıyor, küfrediyordum. oldukça berbat durumdaydım çünkü ilaçları işyerinde unutmuştum. yoldan bir araba geçsin diye dua ediyordum ama dayanacak gücüm kalmamıştı. ne zaman kendimden geçtim hatırlamıyorum. korkunç bir acıyla kendime geldiğimde ne olduğunu anlamam oldukça zor oldu: bir araba tarafından sürükleniyordum ve kafam toprak yolda sürtünüyordu! dehşet içinde bağırdım ve araç o anda durdu. biri fırladı arabadan; yanıma geldi. merak ve korku ifadesine karışan bir içtenlikli gülümsemeyle yaşıyor olmamdan dolayı çok mutlu olduğunu söyledi. kafam kanıyordu, canım yanıyordu. konuşmaya çalıştım ancak beceremedim. elindeki dikiz aynasını sallaya sallaya bir şeyler anlatıyordu. sonrası karanlık; tekrar kendime geldiğimde hastanedeydim.”
***
“tek istediğim şey karısından boşanması; başka bir şey istiyor değildim. bir ilişkimiz vardı, hala da var, ancak karısı onun hayatını benden çalıyordu. buna dayanamam. ben de evliydim bir zamanlar; tıpkı onun gibi mutsuzdum çünkü her şey yanlıştı! ne yaptım; boşandım, işte oldu bitti! çok zor değil ki bu sadece kararlı olmak gerek. onunla bu konuyu son defa konuşmaya karar verdim; artık ne olacaksa olsundu. buluşalım dediğimde karısıyla bir yemeğe davetli olduklarından falan bahsetti ve beni gerçekten çıldırttı! işte tam da bundan bahsediyorum ben! her neyse, bir şekilde durumun vahametini kavradı ve benim dağ evimde bir gece geçirmek üzere buluşmaya karar verdik. onu boşanma konusundaki tüm kararsızlığından kurtaracaktım.
“buluştuk ve arabamla yola çıktık. surat yapıyordum çünkü incinmiş olduğumu hissetsin istiyordum. ayrıca onu cesaretlendirmem için beni cesaretlendirecek birkaç laf etmesini bekliyordum. uzunca bir süre de bekledim. o sustukça ben de sustum. dağ yoluna saptıktan bir süre sonra artık dayanamayacağım noktaya gelmiştim ve bari ben konuşmaya başlayım diye düşünüyordum ki beni zıvanadan çıkaran lafı ediverdi! dün akşamki maçtan bahsetti! işte o an tüm sinirlerim boşaldı ve ağzıma geleni söylemeye başladım. dalga mı geçeceksin; o kadar kolay değil! resmen kavga etmeye başladık. ona verdiğim değere, verdiği karşılık kudurtmuştu beni. dağ evine iyice yaklaşmıştık; belli ki berbat bir gece bekliyordu bizi. tamam artık pek umudum kalmamıştı ama öyle bir laf etti ki, ne dediğini şimdi burada söylemeyeceğim, beynim yerinden oynadı ve frene asıldım.
“onu dışarı attım ve dağ evine yollandım. direksiyonu yumruklaya yumruklaya eve vardım ancak arabadan inemedim. sinirimden gözlerimden yaşlar geliyordu. bir sigara yaktım ve sakin olmaya çalıştım. hafif hafif kendime geldikçe daha sakin düşünmeye başlamıştım. onun arabada sürekli karnını tuttuğunu, güçlükle nefes aldığını hatırladım ve kendime çok kızdım. gecenin bir vakti onu karanlık bir yolda yapayalnız bırakmıştım! hem de evime götürürken! derhal arabayı çalıştırdım.
“bir süre sonra yolda durmuş bir arabanın farları gözüme çarptı. ne olduğunu merak edip yavaşladım; arabanın hizasına geldiğimde gözlerime inanamadım! o yerde yatıyordu ve arabaya bağlıydı! kendimi dışarı attım. oldukça yaşlı bir kadın elindeki dikiz aynasını sallayarak bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. ayağına bağlanmış ipi çözdüm, kendi arabama yerleştirdim. kadın, yardım etmek istediğinden bahsediyordu; kadını omuzlarından ittim ve tehdit ettim. inanılmaz bir vahşetti bu; onu dava edeceğime yemin ettim! ihtiyar kadın hayretler içinde ve korkmuş halde arabasına koştu ve bastı gitti.
“doktorlar hayati bir tehlikenin bulunmadığını söylediler. bekleme odasında televizyon izlerken karısını arayıp aramama konusunu düşündüm. elbette aramaya karar verdim; böylece ilişkimiz ortaya çıktı ve boşanmaları hiç kimsenin beklemediği kadar hızlı oldu.”
“seslendim, dürttüm ama tepki vermedi. bir de üstü başı düzgün, hatta oldukça düzgün bir herifti bu; orta yaşlarda, tepesi hafiften açılmış… ya bir ağaç dibine çekecektim ya da arabaya alacaktım. ona bakarken bu iki seçeneği gözden geçirdim. eğildim, boynuna dokundum, hesapta nabzı atıyor mu ona bakacağım ya! yok, anlayamadım. kımıldamıyordu; hiç hareket etmiyordu. sonra aklıma, bir filmde falan görmüşümdür her halde, harika bir fikir geldi. ağız bölgesine ayna tutup, aynanın buğulanıp buğulanmadığına göre anlayacaktım herifin durumunu. elbette üzerinde ayna taşıyan biri değilimdir, arabamda da bulundurmam. daha doğrusu bulunmaz. ne işim olur benim aynayla maynayla! gecenin bir vakti, direksiyonun başında aranırken, dikiz aynası gözüme çarptı. 'al sana ayna' deyip çıkarmaya çalıştım yerinden ancak beceremedim sanırım. aslında şöyle söylemem gerekir; aynayı yerinden çıkardım, evet, ama bir daha yerine takılamayacak.... bazıları en ufak mekanik düzeneği bile anlayamaz ya, ben de onlardanım işte. her neyse, herifin yanına gittim ve aynayı adamın dudaklarının önünde tuttum bir süre. yok, ayna buğulanmamıştı. buğulandıysa bile ben bakana kadar dağılıveriyordu? bir kez daha tuttum; bu defa daha uzun süre… belki de havanın ne serin, ne sıcak ne de soğuk olmasından? yine tam olarak anlayamadım. aslında çok hafif bir buğulanma vardı ve ben de herifin çok az da olsa yaşıyor olduğuna karar verdim. eh, yaşadığına göre, az da olsa yaşadığına göre, yardıma ihtiyacı var demekti. tekrar düşündüm: yol kenarı mı araba mı diye… gerçi ne karar verirsem vereyim, adamı yerinden fazla kımıldatamayacağım açıktı: öyle şişkonun teki değildi tamam ama pek de çelimsiz sayılmazdı.
“adamın etrafında döndüğümü ve bir sigara yaktığımı hatırlıyorum. bir de, neden tek bir araç bile geçmiyor acaba, diye düşündüğümü… herife yardım edebilmek için yardıma ihtiyacım vardı. dönüp durup, sigara tüttürürken aklıma dahiyane bir fikir geldi. dikiz aynasını arka koltuğa fırlatıp bagaja yöneldim. benzin istasyonlarından aldığımız, ama hiç kullanmadığımız beş altı tane karton güneşlik vardı bagajda. üç tanesini çıkardım, herifin altına koymaya çalıştım. evet, çalıştım çünkü herif ağırdı; kartonları tam altına yerleştirmem neredeyse on dakikamı aldı. bu arada merak ettim hala az da olsa yaşıyor mu diye ve dikiz aynasıyla son bir kez kontrol ettim; hala canlıydı… arabayı ayaklarının dibine park ettim ve bagajdaki halatla herifin ayaklarını kartona bağladım; halatın diğer ucunu da arabaya… beremi de kafasına geçirdim, mis gibi oldu. şimdi hazırdık; tıpkı eskimo köpeklerinin kızakları çekmesi gibi ben de adamı çekecektim. her şey yolunda görünüyordu. arabama bindim ve yavaş yavaş ilerlemeye başladım. onun hayatını kurtaracak ve yoluma devam edecektim…”
***
“işyerindeydim ve on beş dakika sonra buluşacaktık; telefon görüşmemizden bu sonuç çıkmıştı. mesai biteli iki saatten fazla olmuştu ve koşarak çıkarken kapıdaki güvenlik görevlisini neredeyse düşürüyordum. onunla buluştum; arabasına bindik ve ilerlemeye başladık. boşanmamı ve kendisine daha çok zaman ayırmamı istiyordu ancak ben boşanamıyordum ve işin doğrusu hiç de boşanmak falan istemiyordum. onun yeri başka eşimin yeri başkaydı benim için ancak bu düşüncemi asla dile getirmiyor, kıskançlık yapmamasını, zamanla her şeyin rayına oturacağını söylüyordum. benim belirsiz, kararlı görünmeyen tavrım onun sinirini bozuyor ve bu yüzden aramızda sürekli bir gerilim oluşuyordu.
“onun dağ evine doğru ilerliyorduk. uzun süre boyunca tek kelime etmedik. hava kararmıştı, gece yaklaşıyordu. aramızdaki gerilime son vermek için laf olsun diye bir şeyler söyledim. benim bir şey söylememi bekliyormuş ki bu patladı! bağırıp çağırmaya başladı. karısından yıllar önce boşanmıştı ve bu işin hiç de kolay olmadığını çok da iyi biliyordu. beni anlamasını bekliyordum ama deli gibi davranıyordu; kıskanç bir çocuk gibi! artık küfürleşmeye, birbirimizi yıpratmaya başlamıştık. ülserim boğazıma kadar çıkmıştı; nefesim kesiliyordu! hem sinirden hem de ülser krizinden gözüm kararmaya başlamıştı. çok sert şeyler söyledim ve arabayı durdurup beni dışarı atana kadar da durmadım!
“uzaklaşan arabanın ardından bakarken zangır zangır titriyordum. aksi istikamette yürümeye başladım. kendi kendime bağırıyor, küfrediyordum. oldukça berbat durumdaydım çünkü ilaçları işyerinde unutmuştum. yoldan bir araba geçsin diye dua ediyordum ama dayanacak gücüm kalmamıştı. ne zaman kendimden geçtim hatırlamıyorum. korkunç bir acıyla kendime geldiğimde ne olduğunu anlamam oldukça zor oldu: bir araba tarafından sürükleniyordum ve kafam toprak yolda sürtünüyordu! dehşet içinde bağırdım ve araç o anda durdu. biri fırladı arabadan; yanıma geldi. merak ve korku ifadesine karışan bir içtenlikli gülümsemeyle yaşıyor olmamdan dolayı çok mutlu olduğunu söyledi. kafam kanıyordu, canım yanıyordu. konuşmaya çalıştım ancak beceremedim. elindeki dikiz aynasını sallaya sallaya bir şeyler anlatıyordu. sonrası karanlık; tekrar kendime geldiğimde hastanedeydim.”
***
“tek istediğim şey karısından boşanması; başka bir şey istiyor değildim. bir ilişkimiz vardı, hala da var, ancak karısı onun hayatını benden çalıyordu. buna dayanamam. ben de evliydim bir zamanlar; tıpkı onun gibi mutsuzdum çünkü her şey yanlıştı! ne yaptım; boşandım, işte oldu bitti! çok zor değil ki bu sadece kararlı olmak gerek. onunla bu konuyu son defa konuşmaya karar verdim; artık ne olacaksa olsundu. buluşalım dediğimde karısıyla bir yemeğe davetli olduklarından falan bahsetti ve beni gerçekten çıldırttı! işte tam da bundan bahsediyorum ben! her neyse, bir şekilde durumun vahametini kavradı ve benim dağ evimde bir gece geçirmek üzere buluşmaya karar verdik. onu boşanma konusundaki tüm kararsızlığından kurtaracaktım.
“buluştuk ve arabamla yola çıktık. surat yapıyordum çünkü incinmiş olduğumu hissetsin istiyordum. ayrıca onu cesaretlendirmem için beni cesaretlendirecek birkaç laf etmesini bekliyordum. uzunca bir süre de bekledim. o sustukça ben de sustum. dağ yoluna saptıktan bir süre sonra artık dayanamayacağım noktaya gelmiştim ve bari ben konuşmaya başlayım diye düşünüyordum ki beni zıvanadan çıkaran lafı ediverdi! dün akşamki maçtan bahsetti! işte o an tüm sinirlerim boşaldı ve ağzıma geleni söylemeye başladım. dalga mı geçeceksin; o kadar kolay değil! resmen kavga etmeye başladık. ona verdiğim değere, verdiği karşılık kudurtmuştu beni. dağ evine iyice yaklaşmıştık; belli ki berbat bir gece bekliyordu bizi. tamam artık pek umudum kalmamıştı ama öyle bir laf etti ki, ne dediğini şimdi burada söylemeyeceğim, beynim yerinden oynadı ve frene asıldım.
“onu dışarı attım ve dağ evine yollandım. direksiyonu yumruklaya yumruklaya eve vardım ancak arabadan inemedim. sinirimden gözlerimden yaşlar geliyordu. bir sigara yaktım ve sakin olmaya çalıştım. hafif hafif kendime geldikçe daha sakin düşünmeye başlamıştım. onun arabada sürekli karnını tuttuğunu, güçlükle nefes aldığını hatırladım ve kendime çok kızdım. gecenin bir vakti onu karanlık bir yolda yapayalnız bırakmıştım! hem de evime götürürken! derhal arabayı çalıştırdım.
“bir süre sonra yolda durmuş bir arabanın farları gözüme çarptı. ne olduğunu merak edip yavaşladım; arabanın hizasına geldiğimde gözlerime inanamadım! o yerde yatıyordu ve arabaya bağlıydı! kendimi dışarı attım. oldukça yaşlı bir kadın elindeki dikiz aynasını sallayarak bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. ayağına bağlanmış ipi çözdüm, kendi arabama yerleştirdim. kadın, yardım etmek istediğinden bahsediyordu; kadını omuzlarından ittim ve tehdit ettim. inanılmaz bir vahşetti bu; onu dava edeceğime yemin ettim! ihtiyar kadın hayretler içinde ve korkmuş halde arabasına koştu ve bastı gitti.
“doktorlar hayati bir tehlikenin bulunmadığını söylediler. bekleme odasında televizyon izlerken karısını arayıp aramama konusunu düşündüm. elbette aramaya karar verdim; böylece ilişkimiz ortaya çıktı ve boşanmaları hiç kimsenin beklemediği kadar hızlı oldu.”
Harikaydı...
YanıtlaSilÇok güzel, güldüm ve şaşırdım.
YanıtlaSilçok keyifliydi, olan adama olmuş tabi :) onun yerinde olmak istemezdim...
YanıtlaSilbeğenmeniz beni mutlu etti:)
YanıtlaSildevrim sen nerden
YanıtlaSilsevgili "adsız";
YanıtlaSilbıraktığınız yorum(!) üzerine aklıma iki şey geldi:
-ya mesajı yazmaya başladınız, başınıza kötü bir şey geldi ve son bir gayretle "yorum gönder" düğmesine bastınız
-ya da "bak tamam, buraya yorum bırakabilirsin ama bir isim belirtmeyeceksin ve sadece üç kelime hakkın var" dediler?