12 Kasım 2008

cehennemin dumanı

sandığı itiyor. önüne geçip çekiyor. yorulunca üstüne oturuyor. güneş arada sırada kaybolsa da sanki her zamankinden daha parlak, daha sıcak. çok da büyük. gece sandığa çakıl taşları atarken uykusu geliyor. yoksa uyuyamayacak! her sabah yağmur yağıyor. damlalar uyandırır uyandırmaz öfkeyle gökyüzüne tükürüyor, ağzından köpükler saçarak küfrediyor.
sandığı itiyor, elleri sandığın içine giriyor. bilekleri kanıyor, çürümeye başlamış sandığa değil havaya suya küfrediyor. sandığı çekeyim derken bir parçası elinde kalıyor. küfretmeye devam ediyor.
sandığın içindeki homurdanıyor. koca kafalı, tüm kemikleri çaresizlikle birbirine kaynamış, ağzı karnına, götü boğazına kaymış iğrenç şey homurdanıyor. anlamsız sesler çıkarıyor. sandığı taşıyan bu sesten çok korkuyor. panikliyor, ne yapacağını bilemiyor. sandık mandık kalmıyor geriye; elini neresine attıysa koptu eridi parçalandı gitti... korkusundan küfredemiyor da, dudak etlerini kemiriyor, kan tükürüyor, titreme nöbetleri geçiriyor.
karanlık çökünce ucubenin sesi yıldızlara vuruyor; uluyor mu haykırıyor mu, çığlık mı atıyor ne halt yiyorsa çok korkutuyor. adam ucubeyi sakinleştirmek istiyor ama neresine dokunacağını bilemiyor, onu okşamak, severek sakinleştirmek istiyor ama bir türlü elini uzatamıyor.
çakıl taşlarını karanlığa fırlatırken, çığlıklara kulağını tıkamaya çalışıp ağlıyor. aslında zırlıyor; burnunu çeke çeke…
uykusuzluktan gözleri şişmiş halde, hırıltılı sesler çıkaran ucubeye bakıyor. bir bebeği uyutmaya ya da susturmaya çalışır gibi sakin, güven verici sesler çıkarmaya çalışıyor ama hıçkırıp duruyor ve sesi titriyor.
ucubenin bir gözü (diğeri nerede acaba?) ona bakıyor. belki bir sandık istiyor; derlenip toplanmak? ağlar gibi, inler gibi inceden pis bir ses çıkarıyor. susmuyor!
avucunda sıktığı çakıl taşlarını yere fırlatıyor adam. gözlerini ucubeden alamıyor. gözyaşları sümüğüne karışırken yerden kocaman bir taş kapıyor ve ucubeyi ezmeye başlıyor. deli gibi küfrediyor taşı indirip kaldırırken; ama sanki her şeye, daha çok havaya, suya…
çığlıklar atarak can veriyor ucube.
kendini çekiyor. arkaya geçip sırtından itiyor. yorulunca yere yığılıyor. güneş arada sırada batıyor ama hep çok sıcak, çok büyük ve çok parlak!
…artık kendini tanımlayamıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder