koskoca evren, sırf dünyaya manzara olsun diye mi var? koskoca dedim ama insan aklının alamayacağı bir büyüklük, enginlik, uçsuz bucaksızlık, sessizlik, susuzluk, kontörsüzlük pırt kırt... neyse de, gerçekten de, muhterem insan douglas adams'ın "dediği" gibi, evren büyük, ama gerçekten büyük, çok büyük...
uzaylıları (dünya dışı varlıkları) seviyorum, bunu da her fırsatta belirtirim. ama uzay gemilerine, gezegenimizde bırakıldığı iddia edilen uzaylı izlerine, "bir gün gelecekler, sizinle korpilt* geçtik diyecekler... görün bakın..." gibi sözlere pek düşkün değilim. tabii bu, bir uzay gemisi görüp de sanki belediye halk otobüsü görmüşüm gibi soğukkanlı ve umursamaz davranacağım anlamına gelmiyor. bak, itiraf edeyim, eğer dünyalı kaçırma gibi derdi olan varlıklar varsa, ben tam onların aradıkları tipim! salak gibi isterim, beni gemilerine alsınlar, başka bir gezegene götürsünler... elimden geldiğince anlatırım bildiklerimi; saç, deri hücresi, kan ve idrar testlerine de hiç sesimi çıkarmadan razı olurum.
kolay tabii böyle konuşmak, bir uzay aracı ile ya da bizzat uzaylı ile karşılaştığımda büyük olasılıkla alfabeden iki bilemedin üç harf kullanma limitiyle (ebebebebe, ehehehehe, höyhöyhöy... bu embesilce örnekler bile çok oldu) garip sesler çıkaracak ve yerimden bile kımıldayamayacağım(dır). sanırım en fazla görüntü kaydetme isteği doğacaktır içimde ve tabii ki bu isteği gerçekleştirme durumunda sürekli titreyen, sağa sola kayan bir video ya da bulanık, boktan bir fotoğraf elde edeceğim(dir). buradan da anlıyoruz ki, arada sırada piyasaya çıkan görüntülerin bazılarının gerçek olduğunu düşünebiliriz. elbette aynı nedenle ("çok heyecanlandım sorma!" duygusunu hissettirmek için) sahte görüntüler özellikle titrek, bulanık hazırlanıyor.
neyse, bir dakikalık komik bir animasyon için seksen satırlık yazı yazmanın anlamı yok. gerçi yine de şaşırdım kendime: an azından animasyonla doğrudan ilgili bir şey yazdım...
*pleiades dilinde "taşak"
uzaylıları (dünya dışı varlıkları) seviyorum, bunu da her fırsatta belirtirim. ama uzay gemilerine, gezegenimizde bırakıldığı iddia edilen uzaylı izlerine, "bir gün gelecekler, sizinle korpilt* geçtik diyecekler... görün bakın..." gibi sözlere pek düşkün değilim. tabii bu, bir uzay gemisi görüp de sanki belediye halk otobüsü görmüşüm gibi soğukkanlı ve umursamaz davranacağım anlamına gelmiyor. bak, itiraf edeyim, eğer dünyalı kaçırma gibi derdi olan varlıklar varsa, ben tam onların aradıkları tipim! salak gibi isterim, beni gemilerine alsınlar, başka bir gezegene götürsünler... elimden geldiğince anlatırım bildiklerimi; saç, deri hücresi, kan ve idrar testlerine de hiç sesimi çıkarmadan razı olurum.
kolay tabii böyle konuşmak, bir uzay aracı ile ya da bizzat uzaylı ile karşılaştığımda büyük olasılıkla alfabeden iki bilemedin üç harf kullanma limitiyle (ebebebebe, ehehehehe, höyhöyhöy... bu embesilce örnekler bile çok oldu) garip sesler çıkaracak ve yerimden bile kımıldayamayacağım(dır). sanırım en fazla görüntü kaydetme isteği doğacaktır içimde ve tabii ki bu isteği gerçekleştirme durumunda sürekli titreyen, sağa sola kayan bir video ya da bulanık, boktan bir fotoğraf elde edeceğim(dir). buradan da anlıyoruz ki, arada sırada piyasaya çıkan görüntülerin bazılarının gerçek olduğunu düşünebiliriz. elbette aynı nedenle ("çok heyecanlandım sorma!" duygusunu hissettirmek için) sahte görüntüler özellikle titrek, bulanık hazırlanıyor.
neyse, bir dakikalık komik bir animasyon için seksen satırlık yazı yazmanın anlamı yok. gerçi yine de şaşırdım kendime: an azından animasyonla doğrudan ilgili bir şey yazdım...
*pleiades dilinde "taşak"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder