02 Temmuz 2009

death of michael - michael'ın ölümü

michael'ın önce hastaneye kaldırıldığına, kısa süre sonra da hayatını kaybettiğine dair haberler, tartışmalar akarken o gece, içim oldukça sıkıldı, "bu adam da ölürse herkes de ölür ki, herkes neyse de, ben bile ölürüm yahu" diye... ölebileceğini düşünmeye başlayınca, için sıkılıyor, kan basıncın değişebiliyor, of diye temiz hava alma ihtiyacı hissedebiliyorsun. işte bir yandan haberleri takip ederken bir yandan da içime sıkıntılar basarken bilgisayarın ekranı dondu. fare imleci, ekrana çakıldı. renkler bir iki adım attıktan hemen sonra "bizde 32 bit dermanı kalmadı, yok olmuyor..." dedi ve renkler de uçtu. işte o an ne michael kaldı, ne varoluş buhranı, "ne oluyor! hop!" diye bilgisayarı resetledim. yeni bir başlangıç yapalım bebeğim, tüm hatalarımızı düzeltelim şeklindeki düşüncelerim, ekranın altıya bölünmüş olduğunu gördüğüm anda yok oldu: büyük olasılıkla ekran kartı nanaydı; michael'a yetişmeye çalışıyordu gökyüzünde. tüm gayretiyle açılan bilgisayar sanki her zamanki gibi devam etmemi bekliyordu ancak bana altı küçük masaüstü sunmakla kesinlikle iyi bir şey yapmıyordu. yalan söyleyecek değilim; gezegenin en etkili pop ikonlarından biri kayıp gitmişti ancak ben bilgisayarım için üzülüyordum.
 
elbette bilgisayar, "garanti" kapsamında olduğundan, servise gitti, bir ara düzeltip gönderirler, eskisi gibi devam eder çalışmaya, ancak, buraya dikkat, michael her ne kadar ölmemek için çok çalışmış olsa da, bir servise falan gönderilmedi. doğru mudur bilmiyorum, çok da umursamıyorum ama, michael'ın öldükten sonra bedeninin dondurulmasını istediğini duymuştum sanki, işte, teknoloji gelişince canlandırsınlar diye; ölmeyi hiç istemiyordu rahmetli, en azından bir ara öyle haberler çıkardı gazetelerde, mecmualarda; belki sonra sonra "koy götüne gitsin, michael jackson'ım ama yine de mutlu değilim, lanet olsun bu hayata" gibisinden düşüncelere kapılmıştır? [bilgisayarımın bozulmasıyla michael'ın ölüm haberini almamın benzer saatlere denk gelmesinden kaynaklanan; kurulabilecek benzerlik ve ilişkiler üzerine daha fazla şey okumak istemediğini fark ettim birden.] 

içimde kalmasın söyleyim, ben michael jackson mı prince ( O(+> ) mi diye sorsalar, kendimi biliyorum, "ne bakımdan, hangisi ölsün gibi mi?" diye, soruya soruyla karşılık verir, "yuh! insan ol biraz, hangisini daha çok seviyorsun?" diye soruyu netleştirdikleri takdirde, "prince..." diye cevap verirdim ama "...michael ölse daha çok üzülürüm" diye de eklerdim. işte böyle hayat, slayer'ı daha çok seviyorum ama metallica ölse (ölse evet...) daha çok üzülürüm. işte tam bu noktada, kendimle mücadeleye giriyorum: "aslında çok daha iyisinin var olduğunu bildiğin halde, üstelik onları da sevdiğin halde, bazılarıyla çok daha duygusal bir bağ kuruyorsun; sence nedir bu?" diye soruıyorum kendime. "aşk gibi mi?" diye, yine soruyla karşılık veriyorum ve "yok, muhtemelen ilk gördüğün olduğu için" diye mantıklı bir cevapla kendimi savuşturuyorum ancak "o zaman ilk görüşte aşk!" diye konuyu dağıtıyorum... 

 görsel: colectiva.tv

devamını göster