13 Ocak 2010

le voyage dans la lune - aya seyahat

1940'lı yıllardan itibaren doksanlara kadar geçen süre içinde sinema tarihinde yer etmiş (ama genellikle amerikan sinemasından) onlarca filmlik bir seri hazırladım kendime, hazırlamaya da devam ediyorum. (şimdilik: 120 civarında) 

tarih sırasına göre izlemeye başlayacağım bunları, canımı sıkan olursa elimin tersiyle bir kenara iteceğim; eh iyiymiş dediklerimi kendime saklayacağım, her şey de anlatılmaz ki; çok etkileyici olanları da işte bu düzleme taşıyacağım: yok aman şöyle oyunculuk, yok böyle hikaye, aman efendim bu ne yaratıcılık falan fıstık... 

işte bu plan dahilinde, en başlardan başlamaya karar verdim, sonra yıllar içinde zıplama yaparım çünkü sessiz sinemayı (genellikle) sıkıcı buluyorum. öyle değildir lan, bak biraz izle kesin seversin gibi telkinlere de (neredeyse) kapalı zihnim. 

1902 yapımı, le voyage dans la lune, georges méliès tarafından yönetilen bir fransız filmi. ilk fantastik kurgu filmi olarak kabul edildiği gibi, ilk konulu, ilk seyirlik, ilk dekor kullanılan ve ilk oyuncu kullanılan film olarak da kabul ediliyormuş. [imdb numarası 147, merak ettim, 1 numaralı film hangisiymiş diye, baktım, carmencita isimli bir kayıt çıktı. 1894 yılına ait! yuh! o tarihte insan var mıydı yahu gezegende? varmış tabii, al bana kanıt! hem de ne insan: edison çekmiş bu filmi!] 

aya seyahat, kısa bir film, 10 dakika civarında. hiç sıkıcı değil, pırt diye izleniyor. tabii daha net izlemek gerek. ayrıca altyazısı da var.

3 yorum:

  1. Sessiz sinemadan ben de pek hoşlanmıyorum ama bu filmi sevmiştim :)

    YanıtlaSil
  2. Lütfen elimizi vicdanımıza koyalım; elbette sessiz sinema,yaşadığımız şu dönemin koşullarının sunduğu görsellik bakımından oldukça sığ ve kuru kalıyor olabilir.Çünkü biz bunu farkedecebilecek tecrübeleri edindik...başka bir çağdayız...gözlerimiz şatafata alıştı,alıştırıldı ve kesinlikle bu bir ayıplama öznesi değil şüphesiz.Gereksinimleri tartışmak anlamsız ve saçma olur zaten.

    Demek istediğim, kendi penceremizden o tarafa bakarken, Buster Keaton' unutmayalım ya da Charlie Chaplin'i...bu adamlar o dönemin önemli film yıldızları olmalarının yanısıra, yan ceplerinde sahip oldukları dublörlük,yönetmenlik,senaristlik,film yapımcılığı ve film müziği besteciliği gibi sayısız yetenekleri de vardı.Sinema piyasasının her alanında,yetenekleri doğrultusunda emek vermek o dönemin oyuncularının özveriyle yaptığı yaparken de hiç gocunmadığı ve zaten dönemin koşulları bakımından işin olmazsa olmazları sayılan doğal gerekliliklerdi.

    Sadece iki isim vermek bile biraz kanıma dokundu açıkçası,çünkü Douglas Fairbanks'i...Boris Karloff'u...Bela Lugosi'yi atlamak istemiyorum.
    Sözü daha da uzatmak sanki bir polemiğe girmek istiyormuşum gibi yanlış anlaşılmalara sebebiyet verebilir.O yüzden, sözümün bittiği nokta burası olsun.

    Yalnız,senin o arşivinden ben ne zaman faydalanacağım, işte orası biraz muallakta sanırım...heheh

    YanıtlaSil
  3. yok, cık, sessiz olmaz :)
    sinemayı, insan algısına uygun şekilde art arda gelip illüzyon yaratan resimler (fotoğraflar) diye tanımlarsak, ses, eseri yaratanın "ayrıca" açtığı bir kanal. önemsiz mi? değil tabii, görüntü kadar önemli.
    tabii zamanında teknik şartlar ses kaydı ile bu görsel silsilesini bir arada verememiş ve kabul edilmelidir ki öne çıkan şey görüntüdür. bu bakımdan, sessiz sinema dönemi elbette "elimizden geleni ardımıza koymadık" dönemidir, mutlaka kişiye vitamin verecektir. dediğim gibi, genellikle sıkıcı buluyorum ve olasılıkla neyi izlemem gerektiğini bilmiyorum, çok sevdiğim ön yargılarım ile üç beş tecrübem bana rehber oluyor.
    bahsettiğin adamların ulaşılabilir kayıtlarını izleyeceğim, madem öyle! hatta diğerleriyle beraber ulaştırırım sana :)

    YanıtlaSil