06 Mart 2010

tam bilmediklerim

şeyler, şu ortalıkta gördüğün, ayağına dolanan veya kucakladığın, güzel haberler, kayboldu sanılmışken kapının ardında buluverdiklerin, sabah seni uyandıran alarm, birinin omzundan itmesi, çakmağın rengi, kulağına çarpan müzik, burnundaki sümük, aklına ne geliyorsa artık, en başta aklın, beynin, eldivenlerin, durduk yere ortada hiçbir şey yokken başlayan yağmur, sabahın köründe uyanır uyanmaz göğsüne oturan, seni gün boyunca kovalayan geçmişinden bir gün, işte bir şeyler...
çoğunlukla en büyük insani yeterlilik bakmak; parmaklara bakmak ya da tırnaklara, yere, duvara, birinin kımıldayıp duran yüzüne, hep aynı bir kelimeye, bir kumaş parçasına ya da belki sadece akan suya bakmak. tam da o anda beliren bir ilkokul arkadaşı konuşur, bakmak ve görmek der, ya da öyle bir şey. doğru: boş konuşma, anlamsız, evet görmek ya da bakmak dersin, gönlünü kırmamak için onun, çünkü ne yapsa ne söylese bakılacak bir şeydir kendisi, iyi ki bunu bilmez. çünkü çoğunlukla en büyük yeterlilik, bakmaktır, diğer her şey bakılacak şey olmanın dışında bir anlam ifade etmediğinden...
***
günü tüyle okşayabilirsin, belki gıdıklanır, biraz gün ışığı yansır. güne tekme tokat da girişebilirsin, günü bir kenara çekip tehdit edebilirsin, güne balta sallayabileceğin gibi günü anasından doğduğuna pişman edebilirsin. gün tüm yapabileceklerine hazırlıklıdır. sabah erkenden kalkar, saçlarını tarar, aynanın karşısında kaşlarını tükürüğüyle ıslattığı parmaklarıyla düzleştirir. günün kaşları uzundur çünkü gün yaşlıdır, gözleri küçüktür ve parmakları titrer.
çoğunlukla en büyük insani yeterlilik suya parmakları daldırmaktır. suya parmaklarını daldırmakla suyla beraber akmayacağın kesindir. zaten kimse istemez akıp gitmeyi; sadece akıp gidene bir şekilde dokunmak ister: bir pazar günü süzülür parmaklarının arasından, ağaçların altında bol kahkahalı bir kahvaltıdır, asfaltta sürüklenen bir motorsikletli bile daha sonra katılmıştır çay muhabbetine, kolları bacakları kan içinde. bir cumartesi gecesi çarpar parmaklara, bir dolu tahta merdiven bir dolu taş merivene karışır. daha sonra alkol, bolca içki, sigara parmaklarının arasından geçer. çünkü çoğunlukla en büyük yeterlilik, parmakları suya daldırmaktır, tüm günler geçip giderken...
***
durmanın bin şekli var. ve evet, durmak yorar. durdun diye iterler seni, içinden geçmeyi beceremediklerinden. oysa tam o doğru zamanda durmayı seçersin, durup bakarsın geçenlere. belki bir tek adım daha atmaya gerek kalmamıştır çünkü sen yürüdükçe ardından geçip gittiğini bildiğin taş devri pencereleri sen durduğunda da geçip gidiyordur. çok basit bir zihinsel işlem sana sonucu verecektir: sürekli ayaklarımı hareket ettiriyorum oysa olan biten belli: arkamdan pencereler geçip duruyor!
çoğunlukla en büyük insani yeterlilik öylece durmaktır. yürürken öylesine durabilirsin, ya da yatağından çıkmazsın ya da kapısı önünde açılıveren asansöre kayıtsız kalırsın ama en güzeli asfalta yatmaktır. durup yıldızlara ya da gece lambasına bakarsın, günler üzerinden geçmeye başlar, gülen dostların kollarına yapışır, seni kaldırmak ve yatağına uzanan yola sokmak isterler ama sen asfalttan ayrılmak istemezsin. daha fazla huzur veren bir şey olmadı bana, dersin, yüzünde bir gülümsemeyle, siz de yatın lan! çünkü çoğunlukla en büyük yeterlilik, günler tepelerden aşağı koşan vahşi atlar misali geçip giderken asfaltta öylece yatmaktır.
***
hep bir şeyi beklersin, günün güzel geçmesini, onun sana gülmesini, suyun kaynamasını, şarkının bitmesini, ölümünün üzüntü vermemesini ("birinin ölümüne üzülmek, onun için farklı (başka) bir ölüm tasarlamandandır" gibi bir şey demişti kambur), askerliğin bitmesini, ömründen saatler geçmesini, saçlarının dökülmesini, kulaklarının, burnunun ve penisinin uzamasını, cümlenin bitmesini...
çoğunlukla en büyük insani yeterlilik, beklerken bakmak, olduğun yerde biraz olsun durmak, parmaklarını suya daldırmaktır. çünkü evren senin ya gözyaşı dökmeni ya da kahkaha atmanı bekler, başka da bir şey değil! çünkü evren biraz önce omzuna dokunan ama hızla arkanı döndüğünde tıpkı bir duvar saati ya da boktan ucuz bir dağ orman manzarası fotoğrafından ibaret bir duvar kağıdı gibi görünen bir fırlamadır.
tüm araştırmalar ve deneyler gösterir ki insan da az fırlama değildir. ama her şeyi unutur.

tüm görseller: daniel arsham

5 yorum:

  1. Okurken içimi coşturan kelimelerinden öpüyorum. İyi ki yazıyorsun. İyi ki...

    YanıtlaSil
  2. teşekkür ederim Aydan Atlayan Kedi; arada safra atmak iyi geliyor bana da :)

    YanıtlaSil
  3. (Gumk-kg)- yutkundundum...sesi böyle, hemen hemen...

    Tamam, ben durdum...şimdiye dek...hatta hala.
    Serde anarşist bir çomak sokma zihniyeti de var ya bende, bilirsin; kollarımı hep iki yana açtım, yanımdan gelip geçenleri körü körüne bağlandıkları yörüngelerinden birazcık tekmelemek için...

    Herşey iyiydi...ben asla tepemde akıp duran suyu önemsemedim, senin anlamlandırdığın ölçüde,kayıtsızlığım suyun da sinirine dokundu belki de.Çok söyleyen oldu.Donuksun,yok yahu sen kibirlisin, diyenler oldu.Yalnızca umursamıyor-dum,um...

    Sadece parmağımı mı daldıracaktım suya...söylesene,bilmiyorum yemin ederim...yeterli mi olacaktı?

    Tüm umursamaz varlığımın üzerine boca edildi akışkan-kaynar su...yukarıdan kocakarılar balkon yıkadıkları suyu üzerime döktüler...duru bir su da değil;kirli-köpüklü-lanet-sikik su...şoka girdim,alt dudağım sıçtığım yere kadar ayrıldı...(HOH!)diyebildim sadece.

    Bir kez olsun,tepemden akıp giden suya parmağımı uzatıp daldırmadım...insani yeterliliğin şartını pek sallamadım demek ki...suyun lanetini üzerime çağırdım bile bile.

    Şimdi vaziyet sırılsıklam...çağlayan gibi aktı üzerime,az değil öyle.Ben de kurumamı sağlayacak güneş ışığı bakınıyorum çevremde...bir de tepeme bakıyorum sık sık, balkon yıkayan var mı diye...

    YanıtlaSil
  4. Çok uzun ve beni bambaşka bir kulvara taşıyan bir tatilin son günüde okudum ve ne diyeyim?...gerçekten içinde büyük bir enerji var ki...tam da okumak istediğim buymuş dedirtti bana:)))

    ...ve çok sevdiğim bir cümle vardı o aklıma geldi,yeri gelmiş hani:)''Olmuşsun'':))))

    Sevgiyle kal...

    Nesli

    YanıtlaSil
  5. Taro; suya parmağı daldırmak falan diyordum da, yok, sen suya dalmak diyorsun yahu:) yok abi, çık hemen sudan, buda mı olacaksın başımıza :) o değil de, neyse de, durmak sürekli hareket hali söz konusu olduğunda anlam kazanıyor sanki? tıpkı hareket etmenin sürekli durma halinde anlam kazanması gibi.

    Nesli; teşekkür ederim ama daha olmadım, iki üç milyar şey daha var onları da halledeyim :)

    YanıtlaSil