kobayaşi odaya girdiğinde, keyser soze'yi görünce çok şaşırdı.
"senin öldüğünü sanıyordum!" dedi.
keyser soze, "hayır ölmedim, bir an için ölüler diyarına geçtim sanırım ama dönmeyi başardım" dedi.
"yahu bırak şimdi şakayı, öldüğüne dair haberler aldık, gerçek olamaz bu!" dedi kobayaşi.
keyser soze, sakince, "ölmedim işte." dedi.
"yaşlı bill söyledi öldüğünü, bilirsin ona güvenim sonsuzdur." dedi kobayaşi.
keyser soze soluklandı, gözlerini kapadı, konsantre olmaya çalıştı ve tüm gücüyle yüzünde bir ciddiyet ifadesi oluşturdu, "hiç şüphen olmasın, ölmedim." dedi.
"inanılacak şey değil, herkes öldüğünden bahsediyordu oysa kaç gündür." dedi kobayaşi.
keyser soze, kobayaşi'yi oracıkta boğazlamak istediyse de, yatak odasına yöneldi, dağınık odada karısının makyaj çantasını buldu, ayna karşısına geçti, kaşlarını kalınlaştırıp kobayaşi'nin yanına döndü.
"çok ciddiyim, ölmedim." dedi.
"ne bileyim, öldün diye duyduk? hatta buraya da senin cenaze işlemlerin için gerekli evrakları almaya gelmiştim. bu gün öğleden sonra üçte cenaze töreni yapılacak..."
keyser soze aceleyle makyajını sildi, çalışma odasından bir resmi gazete buldu, babasının eski siyah çerçeveli gözlüklerini ve piposunu kutuların diplerinden çıkardı, üzerine kalın ropdöşambırını geçirdi ve kendini koltuğa attı. gazeteyi açtı, bir süre okuyormuş gibi bekledi sonra gazeteyi indirip, kobayaşi'nin yüzüne yaklaşık beş saniye baktıktan sonra, "ölmedim ben." dedi.
"yok, yani, insanın kafası karışıyor, arabanın yanmış enkazını sen ortadan kaybolduktan 15 gün sonra buldular uçurumun dibinde ve zaten ümitlerimiz tükenmişti, öldü gitti dağ gibi adam diye düşündük doğal olarak."
kısa süren bir sessizlikten sonra keyser soze yerinden fırladı, "bekle burada!" diyerek kendini sokağa attı. ilk otobüsle tibet'e gitti. yaklaşık 5 sene tek bir insanla konuşmadı, dibinde bağdaş kurduğu ağaçtan on metre bile uzaklaşmadı. en büyük tibetli rahip yanına yaklaşıp "baba çok ciddi bakıyosun sen ya, bi' problem mi var?" diye sorunca, "işte budur!" diye düşündü ve olanca hızıyla eve döndü. kobayaşi televizyon izliyordu, beş yıldır yaptığı tek şey buydu. keyser soze'yi bir anda karşısında görünce "senin öldüğünü sanıyordum!" diye bağırdı.
bir an bocalayan keyser soze yine de dikkatini evrendeki o tek noktada (keyser soze noktası diyordu ona) toplayıp, "ölmedim ben." dedi.
"dün yaşlı bill geldi, tibet'te hırsızlar kayalardan aşağı atıp öldürmüşler keyser'i dedi. bir saat ağlaştık burada. öldüğünden iyice emin oldum ben de, hatta şu program bitsin de evime barkıma gideyim dedim kendi kendime."
keyser soze'nin gözlerinden yaşlar boşalıyordu.
"ölmedim, gerçekten, cidden" dedi hıçkırarak.
"çok garip..." dedi kobayaşi, "...herkese de keyser soze öldü diye haber saldık, beş yıldır haber alamayınca insanın aklına her türlü şey geliyor. öyle yani, tüm bildiklerimiz senin ölmüş olduğun yönündeydi, aklım almıyor doğrusu "
keyser soze, gözyaşlarını sildi, paçavraya dönmüş ropdöşambırını çıkardı, kalın çerçeveli gözlüğü, pipoyu ve resmi gazeteyi bir kenara attı. "canın cehenneme!" dedi kobayaşi'ye ve kendini pencereden aşağı bıraktı. aklı çıkan kobayaşi basamakları uçarcasına aşarak sokağa koştu. keyser soze ortalıkta görünmüyordu. "öldü galiba" diye söylendi kobayaşi. keyser soze ölmemişti, evi ikinci kattaydı ve hemen aşağıdaki pastanenin tentesine takılmıştı. "yardım et bana!" diye bağırdı kobayaşi'ye.
güç bela indirilen keyser soze'nin burnu bile kanamamıştı.
"öldüğünü sandım, çok korktum!" dedi kobayaşi.
keyser soze hemen yandaki manavdan yarım deste pırasa satın aldı. olanca gücüyle kobayaşi'nin kafasına vuruyor, bir yandan da "ölmedim ben! yaşıyorum, ölmedim!" diye bağırarak sinir krizi geçiriyordu. derhal ambülans geldi, neredeyse bayılmak üzere olan keyser soze'yi en yakın hastaneye yetiştirdiler.
üç gün komada kalan keyser soze, sonunda kendine gelmeye başlıyordu. zorlanarak göz kapaklarını araladı, burnunun dibinde kobayaşi'yi gördü.
"tanrıya şükür! gerçekten yaşıyor musun keyser, söylesene kurtuldun mu ölümün pençesinden?" dedi, sevgiyle gülümseyerek.
keyser soze, yeni bir komaya girmeden hemen önce şunları söyleyebildi, binbir güçlükle: "tüm sevdiklerinle beraber öldürece'm seni... seni tanıyanları da öldürece'm... sana borcu olanları, senin borçlu olduklarını bile öldürece'm..."
"senin öldüğünü sanıyordum!" dedi.
keyser soze, "hayır ölmedim, bir an için ölüler diyarına geçtim sanırım ama dönmeyi başardım" dedi.
"yahu bırak şimdi şakayı, öldüğüne dair haberler aldık, gerçek olamaz bu!" dedi kobayaşi.
keyser soze, sakince, "ölmedim işte." dedi.
"yaşlı bill söyledi öldüğünü, bilirsin ona güvenim sonsuzdur." dedi kobayaşi.
keyser soze soluklandı, gözlerini kapadı, konsantre olmaya çalıştı ve tüm gücüyle yüzünde bir ciddiyet ifadesi oluşturdu, "hiç şüphen olmasın, ölmedim." dedi.
"inanılacak şey değil, herkes öldüğünden bahsediyordu oysa kaç gündür." dedi kobayaşi.
keyser soze, kobayaşi'yi oracıkta boğazlamak istediyse de, yatak odasına yöneldi, dağınık odada karısının makyaj çantasını buldu, ayna karşısına geçti, kaşlarını kalınlaştırıp kobayaşi'nin yanına döndü.
"çok ciddiyim, ölmedim." dedi.
"ne bileyim, öldün diye duyduk? hatta buraya da senin cenaze işlemlerin için gerekli evrakları almaya gelmiştim. bu gün öğleden sonra üçte cenaze töreni yapılacak..."
keyser soze aceleyle makyajını sildi, çalışma odasından bir resmi gazete buldu, babasının eski siyah çerçeveli gözlüklerini ve piposunu kutuların diplerinden çıkardı, üzerine kalın ropdöşambırını geçirdi ve kendini koltuğa attı. gazeteyi açtı, bir süre okuyormuş gibi bekledi sonra gazeteyi indirip, kobayaşi'nin yüzüne yaklaşık beş saniye baktıktan sonra, "ölmedim ben." dedi.
"yok, yani, insanın kafası karışıyor, arabanın yanmış enkazını sen ortadan kaybolduktan 15 gün sonra buldular uçurumun dibinde ve zaten ümitlerimiz tükenmişti, öldü gitti dağ gibi adam diye düşündük doğal olarak."
kısa süren bir sessizlikten sonra keyser soze yerinden fırladı, "bekle burada!" diyerek kendini sokağa attı. ilk otobüsle tibet'e gitti. yaklaşık 5 sene tek bir insanla konuşmadı, dibinde bağdaş kurduğu ağaçtan on metre bile uzaklaşmadı. en büyük tibetli rahip yanına yaklaşıp "baba çok ciddi bakıyosun sen ya, bi' problem mi var?" diye sorunca, "işte budur!" diye düşündü ve olanca hızıyla eve döndü. kobayaşi televizyon izliyordu, beş yıldır yaptığı tek şey buydu. keyser soze'yi bir anda karşısında görünce "senin öldüğünü sanıyordum!" diye bağırdı.
bir an bocalayan keyser soze yine de dikkatini evrendeki o tek noktada (keyser soze noktası diyordu ona) toplayıp, "ölmedim ben." dedi.
"dün yaşlı bill geldi, tibet'te hırsızlar kayalardan aşağı atıp öldürmüşler keyser'i dedi. bir saat ağlaştık burada. öldüğünden iyice emin oldum ben de, hatta şu program bitsin de evime barkıma gideyim dedim kendi kendime."
keyser soze'nin gözlerinden yaşlar boşalıyordu.
"ölmedim, gerçekten, cidden" dedi hıçkırarak.
"çok garip..." dedi kobayaşi, "...herkese de keyser soze öldü diye haber saldık, beş yıldır haber alamayınca insanın aklına her türlü şey geliyor. öyle yani, tüm bildiklerimiz senin ölmüş olduğun yönündeydi, aklım almıyor doğrusu "
keyser soze, gözyaşlarını sildi, paçavraya dönmüş ropdöşambırını çıkardı, kalın çerçeveli gözlüğü, pipoyu ve resmi gazeteyi bir kenara attı. "canın cehenneme!" dedi kobayaşi'ye ve kendini pencereden aşağı bıraktı. aklı çıkan kobayaşi basamakları uçarcasına aşarak sokağa koştu. keyser soze ortalıkta görünmüyordu. "öldü galiba" diye söylendi kobayaşi. keyser soze ölmemişti, evi ikinci kattaydı ve hemen aşağıdaki pastanenin tentesine takılmıştı. "yardım et bana!" diye bağırdı kobayaşi'ye.
güç bela indirilen keyser soze'nin burnu bile kanamamıştı.
"öldüğünü sandım, çok korktum!" dedi kobayaşi.
keyser soze hemen yandaki manavdan yarım deste pırasa satın aldı. olanca gücüyle kobayaşi'nin kafasına vuruyor, bir yandan da "ölmedim ben! yaşıyorum, ölmedim!" diye bağırarak sinir krizi geçiriyordu. derhal ambülans geldi, neredeyse bayılmak üzere olan keyser soze'yi en yakın hastaneye yetiştirdiler.
üç gün komada kalan keyser soze, sonunda kendine gelmeye başlıyordu. zorlanarak göz kapaklarını araladı, burnunun dibinde kobayaşi'yi gördü.
"tanrıya şükür! gerçekten yaşıyor musun keyser, söylesene kurtuldun mu ölümün pençesinden?" dedi, sevgiyle gülümseyerek.
keyser soze, yeni bir komaya girmeden hemen önce şunları söyleyebildi, binbir güçlükle: "tüm sevdiklerinle beraber öldürece'm seni... seni tanıyanları da öldürece'm... sana borcu olanları, senin borçlu olduklarını bile öldürece'm..."
kayser soze bir film karakteri, mafya baronu, filmin adıda kayser soze olacaktı herhalde, 70 lerin filmlerinden, sadece reklamıyla iş yapan mafya liderini canlandırıyor. sonuna hayret etmiştim hiç ummadığın karakter kayzer soze olarak karşımıza çıkıyor....
YanıtlaSil