24 Ocak 2011

detour (1945)

detour, 1945 yapımı, bir kara film. en unutulmaz kara film listelerinde hatta ölmeden, sürünmeden izlemeniz gereken şu, bu sayıdaki film listelerinde yer alan, pek tanınmamış oyuncuların yer aldığı, 6 gün gibi kısa bir sürede çekilmiş ve film süresi bakımından da kısa diyebileceğim (yaklaşık 70 dakika uzunlukta), pek de güzel bir film. [daha önce izlemediysen ve izlerim ben bunu diyorsan, yazının gerisini filmi izledikten sonra oku, öyle pata küte anlatacağım filmi. gerçi çok da süprizli şeyler yok ama finali ile ilgili ilginç bir iki nokta var, bıtbıtlanacağım...]
uyarımı yaptıktan sonra, gönül rahatlığıyla kısaca filmi anlatayım: piyanist al roberts, evlenmeyi düşündüğü, şarkıcı sevgilisi ile new york'da, köhne mekanlarda çalışan bir müzisyen. ancak sevgilisi, "ben los angeles'a gideceğim, şansımı hollywood'da deneyeceğim" diyor birgün ve al roberts, iyi kötü idare ettiklerini, maceraya atılmak istemediğini söylüyor.
günler eskisi gibi geçerken, sarhoş bir müşterinin gönderdiği 10 dolar bahşiş al roberst'a pek bir koyuyor ve "kıt kanaat yaşamaktan bıktım, bekle beni los angeles!" diye aşka geliyor. yönetmenin nedense araya sıkıştırdığı, pek kısa (30 saniye) bir "kırklı yıllarda telefonla iletişim" konulu belgesel görüntüler eşliğinde sevgilisine müjdeli haberi iletiyor.
neredeyse beslenmeye bile ayıracak bütçesi olmayan piyanist, otostop yapmaktan başka çare bulamıyor. birkaç araç değiştirdikten sonra, sonunda, hayatını bok edecek olayları tetikleyecek otostopu gerçekleştiriyor: sağ elinde taze yaralar, çizikler bulunan, garip bir adamın aracına biniyor. işin doğrusu adam bizimkine çok iyi davranıyor ancak öyle şeyler oluyor ki, sonuçta adam ölüyor ve bizim piyanist aslında adamın canına kesinlikle kast etmek istemediği halde, karanlık ve yağmurlu bir yolda, "anlatsan kimse inanmaz" denir ya, işte öyle bir pozisyonda kalıyor.
suçlanmamak için kendince bir plan yapıyor ve yola devam ediyor ancak bir kere kontrol kötü kaderin eline geçtikten sonra, ne yapsa boşa çıkıyor; bir takım tesadüfler ve aldığı yanlış kararlar onu iyiden iyiye boka batırıyor.

Detour

filmi, tüm olaylar olup bittikten sonra, bir yol üstü restorantında mola veren kahramanın ağzından (düşüncelerinden) anlatmış yönetmen. filmin finali garip. bir polis arabası, restoranttan çıkıp yürümeye başlayan piyanistin yanında duruyor, piyanisti araca bindiriyorlar ve: the end. "onca olan bitenden sonra nasıl oldu da bu adamın suçlu olduğunu, cinayetlerden sorumlu olduğunu anladınız yahu?" diye sorduğunla kalıyorsun.
ancak filmin finalinin aceleye getirilmiş, yüzeyselce geçiştirilmiş olmasının ardında boktan mı boktan bir neden var: polisli final, film sansüre uğramasın diye alınan bir önlem! o dönemde, "suçlu adamı öyle elini kolunu sallayarak çekip giderken gösteremezsin, suç cezasız kalmaz" gibisinden kurallar varmış sinemacılar için ve yönetmen mecburen filmine polis çağırmış, karakteri tutuklatmış.
filmin bir başka enteresan yanı, david lynch'in lost higway filmi ile olan akrabalığı. her iki filmde de, gerçekleşen ölümlerden kendisinin sorumlu olmadığından emin olan, bir şekilde bir başkasına dönüşen/bir başkasıymış gibi davranmak zorunda kalan, kendini yollara vurmuş, radyodan ya da dışardan bir yerden gelen "belirli bir" müziğe dayanamayan bir müzisyen var.
şöyle başlıyor anlatmaya al roberts:
bu melodi! bu melodi! neden hep bu kokuşmuş melodi? beni takip ediyor, kafamın içinde çınlayıp duruyor, asla bırakmıyor. hiç, bir şeyi unutmak istediğiniz oldu mu? hiç, hafızanızın bir kısmını kesip atmak istediniz mi? yapamazsınız, biliyor musunuz. ne kadar denerseniz deneyin. görüntüsünü değiştirebilirsiniz ama er ya da geç, kokusunu alacaksınız ya da birisi onu hatırlatan bir şey söyleyecek... ve yine yakalanacaksınız!
imdb
wikipedia
divxplanet
lost highway

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder