banksy, "çocuğu koymuş"; ezberlenmiş, kopyalanmış acılarla (da) dolu dünyamızın sahteliğinin tam da ortasına.
askerlik yapanlar, şafak sayarlar, günler bir an önce geçsin isterler, biten her günün üzerine çarpı atılır, sayı azaldıkça heyecan artar. oysa geçen her gün, kendi ömürlerinden uçup gider. azrail, "işlerim yoğun, senin canını bir gün önceden alsam olur mu?" diye sorsa, herkes topuklarını yere vura vura tepinmeye, ağlamaya, üstünü başını yırtmaya başlar oysa.
yılın sadece 11 ayında çalıştığını ve haftanın sadece 3 gününün* derhal, hızlıca geçmesini dilediğini düşün. matematiğim pek iyi değildir ama, bu şekilde 10 yıl çalışırsan (yaşarsan), derhal yok olmasını istediğin zaman yaklaşık 3 yıl.
işin ne olduğuna bağlı olarak elbette bazı günler, diğer günlere kıyasla çok daha yoğun ve yorucu geçebilir. sen de sızlanırsın, ama işini seviyorsundur; belki o zorlukları yenmek daha sonrasında sana pek de güzel hisler veriyordur. eh zaten işlerini severek yapanlar, konu dışı diyelim.
bir de "kolektif delilik" durumu var ama: öğrenilmiş, kopyalanmış, şuursuzca taklit edilen duygu patlamaları bunlar. "pazartesi sendromu" da, işte, dangalaklığın kitlelere yayılmış virüslerinden biri.
çok boktan bir işi var ve şu anda kim bilir nerelerde olmak isterdi ama işte hayat şartları, sistem, dünya... kaç kişi sevdiği işi yapıyor ki şu gezegende? aman efendim, siz sendrom görmemişsiniz; beter olun!
*"üçün biri", sendromlu olanı
banksy.co.uk
askerlik yapanlar, şafak sayarlar, günler bir an önce geçsin isterler, biten her günün üzerine çarpı atılır, sayı azaldıkça heyecan artar. oysa geçen her gün, kendi ömürlerinden uçup gider. azrail, "işlerim yoğun, senin canını bir gün önceden alsam olur mu?" diye sorsa, herkes topuklarını yere vura vura tepinmeye, ağlamaya, üstünü başını yırtmaya başlar oysa.
yılın sadece 11 ayında çalıştığını ve haftanın sadece 3 gününün* derhal, hızlıca geçmesini dilediğini düşün. matematiğim pek iyi değildir ama, bu şekilde 10 yıl çalışırsan (yaşarsan), derhal yok olmasını istediğin zaman yaklaşık 3 yıl.
işin ne olduğuna bağlı olarak elbette bazı günler, diğer günlere kıyasla çok daha yoğun ve yorucu geçebilir. sen de sızlanırsın, ama işini seviyorsundur; belki o zorlukları yenmek daha sonrasında sana pek de güzel hisler veriyordur. eh zaten işlerini severek yapanlar, konu dışı diyelim.
bir de "kolektif delilik" durumu var ama: öğrenilmiş, kopyalanmış, şuursuzca taklit edilen duygu patlamaları bunlar. "pazartesi sendromu" da, işte, dangalaklığın kitlelere yayılmış virüslerinden biri.
çok boktan bir işi var ve şu anda kim bilir nerelerde olmak isterdi ama işte hayat şartları, sistem, dünya... kaç kişi sevdiği işi yapıyor ki şu gezegende? aman efendim, siz sendrom görmemişsiniz; beter olun!
*"üçün biri", sendromlu olanı
banksy.co.uk
Evet, beter olsunlar.
YanıtlaSilHarbi ha, "hayatınızdan tüm pazartesileri silelim" diye "göklerden" bir öneri gelse, ne derler acaba..?..
Aslında kimse pazartesileri silmek istemiyor. Tek sorun herkes işinden nefret ediyor hatta belki çalışıyor olma fikrinden. Şöyle diyelim; Dünya yan gelip yatma yeri değildir, bunu böyle kabul edelim :)
YanıtlaSilahaha resim süpermiş:D
YanıtlaSilBu gün bununla ilgili bir video izledim facebook'ta Zeitgeist türkiye sayfası paylaşmış. İçerikte bir diziden alınmış ve olay çalışmaya zorlanan bir adam ve çalışmanın ne kadar gereksiz olduğunu anlatması. Evet bende sevmiyorum çalışmayı ve o adama büyük saygı duydum. Zaten kısa bir ömrüm var onunda 3/2 sini çalışarak geçirmek durumundayım Evrim'inde dediği gibi hayat şartları, sistem, dünya... Şu günlerde popüler olan laf geliyor hemen aklıma; Biri bana maaş bağlasada ben hobilerimle uğraşsam :))
YanıtlaSil