- öncelikle olayı senden dinleyelim?
- ya, ben geziyordum, epey de acıkmıştım. bunu ağaçta kımıldanırken gördüm. meğerse rüzgardan dolayı sallanıyormuş; neyse... sinsice yaklaştım buna. bir yandan da vay be ne kadar da parlak bir böcek diye düşünüyordum. kaçmasına fırsat vermeden olanca hızımla saldırdım ve saniyeler içinde yakaladım bunu. hiç direnmedi. yaklaşık bir dakika içinde de mideme indirdim.
- hiç mi akıl yok sende? ormandan yeni mi çıktın?
- çok açtım. yoksa yani bu çevrede doğdum ben de, doksan kuşaktır buralıyız biz. ama dedim ya, çok acıkmıştım...
- lambayı yuttuktan sonra neler oldu?
- normalde böcek falan yakaladıktan sonra, olay yerini terk ederiz. ancak bu sefer öyle olamadı tabii. bir de, deli gibi ışık saçtığım için, bunca zamandır (ki binlerce yıldan bahsediyorum) zorlukla geliştirdiğimiz ağaç üstünde kamufle olma özelliğim büyük darbe yemişti. epeyce bir korktum aslında.
- iyi de o andan itibaren artık sen kurbağalıktan çıkmış olmadın mı? demem o ki, artık orada asılı bir lamba olduğun düşünülebilir pekala? seni avlamak isteyen de olasılıkla öyle zannederdi belki?
- o kadar karışık şeyler düşünemiyoruz hayvan dünyası olarak. belli olmuyor mu?
- evet, aslında haklısın... peki sonra ne oldu?
- tipin biri beni gördü ve gülmeye başladı. sonra derhal fotoğraflarımı çekmeye başladı. kahretsin rezil olduk diye düşünüp son bir gayretle kusmaya çalıştım. ben orada çabalarken bu tip geldi ve beni kurtardı.
- son soru; daha önce de buna benzer garip şeyler geldi mi başına?
- bir keresinde arka sol ayağımın üzerine bir araba park etti. yani ayağımın üzerine park etmedi tabii, tekerleğin birinin altında kaldı ayağım. dört saat falan beklemiştim.
- o da fenaymış. neyse geçmiş olsun...
- teşekkürler.
foto ve öyküsü: national geographic daily
- ya, ben geziyordum, epey de acıkmıştım. bunu ağaçta kımıldanırken gördüm. meğerse rüzgardan dolayı sallanıyormuş; neyse... sinsice yaklaştım buna. bir yandan da vay be ne kadar da parlak bir böcek diye düşünüyordum. kaçmasına fırsat vermeden olanca hızımla saldırdım ve saniyeler içinde yakaladım bunu. hiç direnmedi. yaklaşık bir dakika içinde de mideme indirdim.
- hiç mi akıl yok sende? ormandan yeni mi çıktın?
- çok açtım. yoksa yani bu çevrede doğdum ben de, doksan kuşaktır buralıyız biz. ama dedim ya, çok acıkmıştım...
- lambayı yuttuktan sonra neler oldu?
- normalde böcek falan yakaladıktan sonra, olay yerini terk ederiz. ancak bu sefer öyle olamadı tabii. bir de, deli gibi ışık saçtığım için, bunca zamandır (ki binlerce yıldan bahsediyorum) zorlukla geliştirdiğimiz ağaç üstünde kamufle olma özelliğim büyük darbe yemişti. epeyce bir korktum aslında.
- iyi de o andan itibaren artık sen kurbağalıktan çıkmış olmadın mı? demem o ki, artık orada asılı bir lamba olduğun düşünülebilir pekala? seni avlamak isteyen de olasılıkla öyle zannederdi belki?
- o kadar karışık şeyler düşünemiyoruz hayvan dünyası olarak. belli olmuyor mu?
- evet, aslında haklısın... peki sonra ne oldu?
- tipin biri beni gördü ve gülmeye başladı. sonra derhal fotoğraflarımı çekmeye başladı. kahretsin rezil olduk diye düşünüp son bir gayretle kusmaya çalıştım. ben orada çabalarken bu tip geldi ve beni kurtardı.
- son soru; daha önce de buna benzer garip şeyler geldi mi başına?
- bir keresinde arka sol ayağımın üzerine bir araba park etti. yani ayağımın üzerine park etmedi tabii, tekerleğin birinin altında kaldı ayağım. dört saat falan beklemiştim.
- o da fenaymış. neyse geçmiş olsun...
- teşekkürler.
foto ve öyküsü: national geographic daily