(bu da nesi?)
*"işte size minik bir piyango. bu piyangoda 10 bilet var. dokuz tanesi buradaki kişilere satıldı. bir bilet bir dolar ve kazanırsan 20 papel alırsın. bu iyi bir bahis mi? eh, bernoulli der ki: bu piyangonun beklenen değeri 2 dolar; bu piyangoya para yatırmalısınız. birçok insan, 'tamam, varım.' der.
"şimdi de bu piyangonun biraz değişik hali: dokuz bileti de leroy adlı şişko birisinin aldığını düşünün. leroy'da dokuz bilet var, geriye sadece tek bir tane kaldı. onu ister miydiniz? çoğu insan bu piyangoya girmez. ama gördüğünüz gibi kazanma ihtimali değişmedi, ama artık kimin kazanacağını tahmin etmek son derece kolay. leroy'u çeki alırken hayal etmek çok kolay, değil mi? kendinize 'ben de herkes kadar kazanabilirim,' diyemezsiniz çünkü leroy kadar kazanma şansınız yok. Bütün o biletlerin leroy'da olduğu gerçeği oynama kararınızı değiştirdi, üstelik bu gerçeğin ihtimallerle bir alakası olmadığı halde."
bu alıntı, dan gilbert'in ted konuşmasından. ilginç ve eğlenceli şeyler anlatıyor bu amca.
*eskiden (40'lı, 50'li yıllar) doktorların sigara reklamlarında kullanılmış olması, "bakın ben de sigara içiyorum; sigara içiniz, çevrenize de içiriniz" gibisinden şeyler söylemesi, şu saatte bakıldıkta, manyakça geliyor insana. çok değil 15 sene önce falan şehirler arası otobüslerde hatta dolmuşlarda sigara içiliyordu. belki de 25 sene sonra "kuru otları kağıtlara sarıp, ucundan yakıp dumanını soluyorlarmış!" diye hayret edecek geleceğin insanları. hehe, yok tabii ki de öyle bir şey olmayacak çünkü 25 sene sonra gezegenimizdeki tüm insanlar ölmüş olacaklar. hah ha, yok yok şaka yaptım, sadece fakir olanlar ölecek, herkes ölmeyecek.
[sigara reklamları ve doktorlar konusundaki epeyce geniş arşiv: lane.stanford.edu ]
*michael jackson eğer şarkı türkü işine girmeseydi, ne bileyim dürüst bir taksi şoförü olsaydı, şüphesiz bir trilyon estetik operasyonuna bulaşmayacak ve çok garip bir yaratığa dönüşmeyecekti. yukarıdaki üç görsel, michael'ın orta yaş ve yaşlılık hallerini kurgulamak adına hazırlanmış; bu bebe normal şartlarda yaşamaya devam ederse işte böyle böyle bir tip olacaktı, denmiş. bir taraftan da, evet, o kadar da ünlü olamazmış o tiple. yine belli çevreler saygı duyup takip ederdi sanırım ama, yok kimse üstünü başını yırtmazdı bu abi için. [forartist.com]
*bu amca, orkestraya daktilosuyla eşlik ediyor. kesinlikle çok yetenekli bir perküsyonist ancak daktilo konusunda o kadar da yetenekli olduğu söylenemez çünkü iki parmak ile kullanıyor. özel araştırma merkezimde yaptırttığım, amerikan filmleriyle yarışabilecek, derinlemesine zoom analizleri sonucu, kağıda yazdıkları yan yana sıralanmış genelde sessiz harflerden oluşan bir dizi. şiire benziyor ama değil. sonuç olarak, edebi yönden sıfırın altında! [the typewriter...]
vay be çocuğa bak ne yetenekli, hem çalıyor hem söylüyor diye düşündüm videoyu izlerken. daha sonra, "çocuk olarak kalmış, kayıt altına alınmış oysa o gün çoktan olmuş bitmiş, ölmüş gitmiş frank "sugar chile" robinson." diye düşünüp, hüzünlendim. tam o anda kapıdan biri girdi içeri ve "lan ne güzel neşe dolu bir video, ne bokuma nihilist gibi, karamsar gibi bikbikleniyorsun?" diye bağırdı bana ve geldiği gibi gitti. adam haklı, diye düşündüm ve bir kere daha izledim videoyu ancak bu sefer tiz sesli bir cüce piyanisti izliyormuş gibi düşünmeye zorladım kendimi. "saçma olunca, daha katlanılır oluyor" dedim kendi kendime. aynı adam tekrar girdi içeri ve "lan izleyip geçsene!" diye bağırdı ve gitti. adam haklı, diye düşündüm yine ama üçüncü kere izlemedim videoyu.
mona lisa uyarlaması: jon paul ferrara
devamı (ve daha fazlası): arada kaynayanlar:4 (bölüm 2)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder