sorunun cevabını aslında tahmin edebiliyorsun kabaca da olsa ama detaylıca öğrenince "ne zahmetliymiş eskiden her şey" diye düşünmeden edemiyorsun. ayrıca onca zorluktan sonra ortaya çıkan kitap illa ki değerli olacak sanki. ne bileyim, onca uğraşı, emek, değsin bari? e tabii ki duygusal hatta salakça bir yaklaşım bu, bir dolu boktan kitap basıldı durdu çok daha eskilerden beri. öyle değil mi; hitler'in kavgam kitabı örneğin, 1925 yılında yayınlanmış, aşağıdaki video 1947 yılına ait, demek ki çok daha fazla emek harcanmış o kitap için.
kitap denilen şeyin ve kitap okumanın abartılması garip gelir bana. yani bir adamın, kadının sözleridir altı üstü, her adam ya da kadın da değerli, güzel, övülesi şeyler söylemez hatta söyleyeni çok da azdır. ama ta o zamanlardan insanın kalıtımsal kodları neredeyse işte oraya yapışmış demek ki; basımı, yayımı zor olduğu için (de) baştacı edilmiş kitap. bununla beraber, zamansal ya da mekansal nedenlerle asla ulaşamayacağın akıllı, ilginç insanların sözlerine kitaplar aracılığıyla ulaşma şansını tepmek de bir çeşit merkeplik tabii.
çok değişik bir çağda, mekaniğin neredeyse sıfıra indiği ama elektroniğin tepeye yerleştiği şartlar altında, şimdi, tam da şu anda, bir şeyler yazıyor olmam, bu yazdıklarımı birazdan yayınlayacak olmam ve "düğmeye basar basmaz" dünyanın herhangi bir noktasından bu yazdıklarıma ulaşılabileceğini biliyor olmam garip geldi bana, aşağıdaki filmde olan bitenleri, onca çalışan çabalayan insanı düşününce. ne şanslıyız! ama belki de o kadar şanslı değilizdir? çünkü hükümetlerin aldıkları kararlarla ya da servis sağlayanların "kapattık biz dükkanı" kararlarıyla veya teknik bazı olumsuzluklarla, ağ üzerinde ya da sabit disklerde bulunan tüm dijital kitaplar, yayınlar ve yazılar, belki tek bir kopyası bile kalmamacasına buhar olup uçabilir oysa benim küçük kitaplığımda bile 1940'lı yıllardan kalma birkaç kitap var.
hay aksi, konuyu dijital yayın ile geleneksel yayın farklarına getirmek istemezdim, kaptırdım kendimi. daha fazla uzatmadan konuyu tatlıya bağlayım: yazı, kağıt üzerinde çok daha güzeldir!
kaynak: how a book is made: ad 400 vs. 1947 vs. 1961 vs. 2011
kitap denilen şeyin ve kitap okumanın abartılması garip gelir bana. yani bir adamın, kadının sözleridir altı üstü, her adam ya da kadın da değerli, güzel, övülesi şeyler söylemez hatta söyleyeni çok da azdır. ama ta o zamanlardan insanın kalıtımsal kodları neredeyse işte oraya yapışmış demek ki; basımı, yayımı zor olduğu için (de) baştacı edilmiş kitap. bununla beraber, zamansal ya da mekansal nedenlerle asla ulaşamayacağın akıllı, ilginç insanların sözlerine kitaplar aracılığıyla ulaşma şansını tepmek de bir çeşit merkeplik tabii.
çok değişik bir çağda, mekaniğin neredeyse sıfıra indiği ama elektroniğin tepeye yerleştiği şartlar altında, şimdi, tam da şu anda, bir şeyler yazıyor olmam, bu yazdıklarımı birazdan yayınlayacak olmam ve "düğmeye basar basmaz" dünyanın herhangi bir noktasından bu yazdıklarıma ulaşılabileceğini biliyor olmam garip geldi bana, aşağıdaki filmde olan bitenleri, onca çalışan çabalayan insanı düşününce. ne şanslıyız! ama belki de o kadar şanslı değilizdir? çünkü hükümetlerin aldıkları kararlarla ya da servis sağlayanların "kapattık biz dükkanı" kararlarıyla veya teknik bazı olumsuzluklarla, ağ üzerinde ya da sabit disklerde bulunan tüm dijital kitaplar, yayınlar ve yazılar, belki tek bir kopyası bile kalmamacasına buhar olup uçabilir oysa benim küçük kitaplığımda bile 1940'lı yıllardan kalma birkaç kitap var.
hay aksi, konuyu dijital yayın ile geleneksel yayın farklarına getirmek istemezdim, kaptırdım kendimi. daha fazla uzatmadan konuyu tatlıya bağlayım: yazı, kağıt üzerinde çok daha güzeldir!
kaynak: how a book is made: ad 400 vs. 1947 vs. 1961 vs. 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder